Yazı: Ece Danışman Çokyaşar
19 yaşımda Karabük Üniversitesi Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesine ikinci görev yerim olarak tayin oldum. Koroner yoğun bakımda görevlendirildim. Dr. Ekrem Karakaya birkaç ay sonra göreve başladı. O zaman nereden bilebilirdim hayatıma bu kadar dokunacağını…
Sarışın, dağınık saçlı, hep güler yüzlü, sessiz sakin bu harika insan 19 yaşında yoğun bakımda çalışmaya başlayalı bir kaç ay olmuş bana hastalarla ilgili fikrimi danışırdı. Cevap veremezdim. Kendisi bozuntuya vermez, o kısacık vakitte kısacık bilgiler verirdi. EKG öğretirdi. “Bak Ece, bu EKG’de sol dal bloğu var sanki değil mi, görüyo musun sen de?, “Ece AF’ye mi girmiş bu hasta?” Görmezdim Ekrem hocam, bilmezdim tam blokmuş, Takotsubo kimmiş… Senin sayende görmeye, bilmeye başladım.
Zaman geçti. Aylar, yıllar geçti.
Sarışın, dağınık saçlı, hep güler yüzlü, sessiz sakin bu harika insan, annemin hayatını kurtardı. Daha anjiyo ünitesi kurulmamış, hastanemize yeni taşınmışız. “Doğru Ankara’ya.” dedi anneme. “Sen askeri personel değil misin?” Bilirdi çünkü hastalarının hayatlarını. Ben unuturdum, o hep hatırlardı. Bana bile söylememişti ama öngörmüştü. Bypass sonrası annem başı ağrısa, karnı ağrısa beni Ekrem Bey’e götür derdi. “Anne” derdim, “Ne alaka?” Annem, “O benim her şey doktorum, o bana bakar; o her şeyi bilir.” Birkaç kez göğüs ağrısı olduğunda, “Sor bakalım arkadaşlarına, Ekrem Bey nöbette miymiş? Değilse gitmem.” derdi. Hakikaten de gitmez, ertesi günü beklerdi. Çok geç tanıştı diğer çok kıymetli kardiyologlarımızla annem. Konya’ya tayin istediğini zor söyledim anneme. “Olmaz” dedi; hatta gidip Ekrem Bey’e, “Ne olur gitmeyin” dedi. Diğer hastalarla imza toplayıp, hocayı göndermemek için kendi dünyasında saçma tatlı bi plan yapmaya çalıştı. Keşke planı devreye sokup başarılı olsaydı!
Zaman geçti. Aylar, yıllar geçti.
Sarışın, dağınık saçlı, hep güler yüzlü, sessiz sakin bu harika insan baba oldu. Sevincini paylaştık. Yıllar geçti ne zaman çocuklarını sorsam gözleri parlar, hemen bir iki fotoğraflarını açar gösterir, anlatmaya başlardı. Dünya tatlısı iki prensesi vardı.
Zaman geçti.
Ben biraz da onunla büyüdüm aslında. Önce 9, sonra o 10 yataklı 4 duvar yoğun bakımda. Çok kıymetli kardiyolog hekimlerimizle, yoğun bakım ekibiyle, anjiyo ekibiyle, kardiyoloji servisiyle hatta hastanemizin her birimiyle koca bir aileydik. Sessiz ama biraz sesli, içine içine gülerdi Ekrem hocamız. O benim annemi kurtardı. Sayısız tanığımı, akrabamı, beni defalarca muayene ve tedavi etti. Hastalarına “Ekrem Fan Club” denirdi ekipte. Öylesine çok severlerdi ki onu… Kimseyi kırmaz, herkese yetişmeye çalışırdı. Tüm hastane konuşuyor şu an sıra alamayan hastalara nasıl baktığını, karnı aç iken nasıl öğle aralarını hastaları için feda ettiğini, sabahlara kadar ayakta, hasta başlarında, saatlerce anjiyoda döktüğü terlere zaten hepimiz şahidiz. Şimdi onun bilemediğim göremediğim anlarını arkadaşlarımın, abilerimin, ablalarımın, kıymetli hekimlerimizin onunla yaşadıkları güzel anıları yakalıyorum günlerdir. Tüm ülke okuyor şu an onu. Tüm ülke konuşuyor. O bu kadar tanınmayı ve konuşulmayı hak eden bir doktor/insandı; ama bu şekilde değil…
8 sene, 8 koca sene.
Dr. Ekrem Karakaya benim için, ailem için, ekip arkadaşları için, hastaları için büyük bir kıymetti, çok özel bir doktor/insandı.
Ekrem Karakaya, yoğun bakımında çalışan 19 yaşında bir hemşireye önemli hissettiren, yoğun bakımında çalışan 21 yaşında bir hemşirenin annesinin hayatını kurtaran, annesinin sürekli dualarında yer verdiği, evinde Ekrem Karakaya ismi eksik olmayan, 21 yaşından itibaren annesinin herkese “O benim hayatımı kurtardı.” diye anlattığına şahitlik eden, bu cümleyi duyarak büyüyen ve buna inanan 28 yaşının sonralarında bir hemşireyim. Ekrem Karakaya benim kahramanımdı…
Sadece 8 senesine şahitlik ettim ben bu güzel insanın. O çok sevilen bir doktor, bir eş, bir baba, bir evlat, bir kardeş, bir ağabey… O çok insanın, çok şeyiydi. Baba ocağına düşen yangın sönmez. Hepimizin içi yandı, daha sönmez. Yakınlarına ve tüm sevenlerine sabır versin Allah.
Nur içinde yat güzel insan, sen kimseyi incitmedin, toprağın da seni incitmesin.
Sorumlusu yalnızca faili değil, bunu meşrulaştıran herkesin elleri kan içinde…
Kapak fotoğrafı: Türk Tabipler Birliği