Skip to main content

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, son dönemde İstanbul’daki altıncı yüzyıldan kalma Ayasofya’yı yeniden camiye dönüştürdü ve Müslüman popülasyonun ibadetine açıldığını duyurdu. Bu karar pek çok Müslüman tarafından sevinçle karşılandı.

Peki bu kararın uluslararası liderler arasında bu derece tartışma yaratmasının altındaki sebepler neler?

Ayasofya’nın tarihsel önemi nedir ve bu karar neden dini mecralar arasında bölünmeye yol açmaktadır?

Aşağıda konu üzerinde rol alan faktörleri açmaya çalıştık.

Ayasofya’nın Tarihçesi ve Önemi

Ayasofya, altıncı yüzyılda Bizans İmparatoru Justinian tarafından kuruldu ve o zamanlar Konstantinapolis olarak bilinen şehrin 1453’te Osmanlı Devleti’ne geçmesine kadar yaklaşık 1000 yıl boyunca Hıristiyanlar için bir ibadet merkezi olarak kaldı.

Bir zamanlar dünyanın en büyük katedrali olan yapının mermer süslemeleri ve mozaik dekorasyonları arasında yüzyıllar boyunca Bizans imparatorları taç giydi ve Yunan-Ortodoks Kilisesi’nin onayını aldı.

Konstantinapolis’in yıkılması ve Türkler tarafından İstanbul olarak yeniden adlandırılması sırasında dev katedral camiye dönüştürüldü ve günümüzde İstanbul’un kadim kalbinde, ufuk çizgisini hakimiyetine alan minareler yapıya eklendi.

Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülmesi esnasında Türkiye’nin yeni ve seküler hükümeti, yapıyı mezhepler dışı bir müzeye dönüştürdü ve turistlerin ziyaretine açtı.

Yapının kapıları 1935 yılında bir müze olarak açıldı.

İslami motiflerle kaplanmış olan İsa, Meryem ve Hıristiyan Azizlerine ait mozaikler uzun restorasyon çalışmaları sonucu tekrar görünür kılındı.

Günümüzde birçok kişinin inançların bir araya geldiği merkez olarak gördüğü ve yıllık 3.7 milyondan fazla turist çeken Ayasofya, Türkiye’nin en ünlü müzelerinden birisi olarak işlev görüyor.

Bu durumda tekrar camiye dönüştürülmesi ne anlama geliyor?

1934’te yapının müzeleştirilmesi üzerine alınan meclis kararı, saatler içerisinde günümüz Danıştay’ı tarafından geçersiz kılındı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya’yı Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığına devreden kararnameye imza attı.

Erdoğan, Ayasofya’da ilk namazın 24 Temmuz’da kılınacağını açıkladı ve karara saygı duyulması talebinde bulundu.

Erdoğan, Ayasofya’nın işlevi hakkındaki kararın sadece Türkiye’ye ait olduğunu belirtti ve bu kararın Ayasofya’nın inançları bir araya getiren özelliğini bitireceğine ilişkin savları reddetti.

Müslüman ve Ortodoks Hıristiyan inançları için ortak bir ibadet noktası olarak görülen yapının yeniden cami olarak ilan edilmesi, bazıları tarafından yapının sadece Müslümanlara özel hale geleceği anlamını taşıyor.

Bu iddiaları reddeden Erdoğan,“Diğer tüm camilerimiz gibi Ayasofya’nın kapıları da yerli ya da yabancı, Müslüman ya da gayrimüslim herkese açık olacaktır.” şeklinde konuştu.

Adanmış bir Müslüman olarak bilinen Erdoğan, sıklıkla Ayasofya sorununu Müslüman tabanlı partisine destek sağlamak için kullandığı suçlamaları ile karşı karşıya geliyordu.

Son yıllar içerisinde müze, belirli İslami ritüeller için kullanıldı.

Sembolik bir hamle olarak 2018 yılında Erdoğan, yapı içerisinde Kur’an’ın başlangıç bölümünü okumuştu.

Bu karar neden uluslararası alanda eleştirilere hedef oldu?

Yunan-Ortodoks Kilisesi’nin eski merkezi olan Ayasofya’nın alınması günümüzde bile bazı Yunan vatandaşlarını rahatsız etmekteydi ve yapının tekrar camiye dönüştürülmesi, Yunanistan ve Türkiye arasındaki gerginliğin derinleşmesi ihtimalini gündeme getirdi.

Yapının müze mi yoksa cami olarak mı kabul edileceği üzerine olan tartışmalar bir süredir zaten devam etmekteydi.

Erdoğan’ın cami kararı, Türkiye’ye dinler ve kültürler arası beraberliğin bir sembolü olarak müze statüsünde bırakma çağrısında bulunan Amerika Birleşik Devletleri ve Ortodoks Hıristiyan Liderler dahil olmak üzere, uluslararası alanda geniş çaplı eleştirilerle karşılandı.

Papa Francis Türkiye’nin bu kararı karşısında “üzüntü duyduğunu” belirtirken Dünya Kiliseler Konseyi Ayasofya’nın “tüm milletlerden insanların ilham aldığı ve açıklık içerisinde bir arada olduğu” bir yer olduğuna dikkat çekerek kararı “keder ve umutsuzlukla” karşıladıklarını bildirdi.

Yunanistan Devlet Başkanı Kyriakos Mitsotakis, kararı Ayasofya’nın ekümenik karakterine bir hakaret olarak görerek kınadıklarını açıkladı.

Bu kararın yapıyı dünya kültürel mirasının bir parçası olarak gören herkesi rahatsız edeceğini söyleyen Kyriakos Mitsotakis, sözlerine “Bu karar Türkiye’nin sadece Yunanistan ile değil aynı zamanda Avrupa Birliği, UNESCO ve dünyanın geri kalanı ile olan ilişkilerini de etkileyecektir” şeklinde devam etti.

Yunanistan’ın en büyük ikinci şehri olan Selanik’te, Ayasofya ile aynı modelde yapılmış ve aynı ismi taşıyan bir kilisenin önünde toplanan bir grup protestocu, ellerinde Yunanistan ve Bizans bayrakları ile “Mumları Ayasofya’da yakacağız” şekline slogan attı.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides, ülkesinin de Erdoğan’ın bu kararını kınadığını açıkladı.

Rusya Federasyonu Federal Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkan Yardımcısı Vladimir Dzhabarov, kararı bir “hata” olarak adlandırdı.

Birleşmiş Milletler Kültürel Otoritesi UNESCO, Ayasofya’nın İstanbul’un Tarihi Yapılarının bir parçası olarak UNESCO Dünya Miras Listesinde bir müze olarak kayıtlı olduğunu bildirdi.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo geçen ay yaptığı açıklamada, tarihi alanın kültürler ve inançlar arası bir köprü görevini sürdürebilmesi için müze olarak kalması gerektiğini söyledi. Bu yorumuna karşılık olarak Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ise Ayasofya’nın Türkiye’nin ulusal meselesi olduğu bildirildi.

Türkiye’nin Seküler Ayrımı

Yapının müzeye çevrilmesi kararı Türkiye’deki muhafazakâr-seküler bölünmesini iyice keskinleştirdi. Milliyetçi ve muhafazakâr gruplar, Müslüman Osmanlı Mirası’nın bir parçası olarak kabul ettikleri Ayasofya’nın ibadete açılması için uzun zamandır talepte bulunuyorlardı.

Diğer çevrelere göre ise yapının Hıristiyan-Müslüman birlikteliğinin bir sembolü olarak, müze şeklinde bırakılması gerekliydi.

Tartışmanın hassasiyeti, sosyal medya üzerinden yürütülen ve her iki taraftan birçok kişinin, Erdoğan’ın bu kararı sağ eğilimli ideolojisini öne çıkarmak için politik bir taktik olarak kullanmasını eleştirdiği münakaşalar ile kendini gösterdi.

Diğer bazı çevrelerce ise karar, Türkiye için İslami bir zafer olarak değerlendirildi.

ABC’deki İngilizce orijinalinden Ozan Tüzün tarafından Kroniko.org için çevrilmiştir.