Skip to main content

Toplumsal çelişkilerin pandemi sürecinde hızlı bir şekilde yoğunlaşması, bu çelişkilerin kanıksanmasıyla süregiden “eski normal”in daha çok sorgulanmasını beraberinde getirdi. Sağlık hizmeti başta olmak üzere temel birçok ihtiyacı “piyasa kuralları”nın insafına bırakan politikalar sorgulandıkça, yaşamın her alanına dokunacak dayanışma halinin vazgeçilmez bir toplumsal pratik olduğu daha çok anlaşıldı. Dost eli dokunuşu bekleyen önemli alanlardan bir tanesi de kuşkusuz ki kültür-sanat alanı. Bu alanda ilgili resmi kurumlar aracılığıyla eşit ve yaygın bir güvencenin sağlanması, üretimlerin devamı için alternatif imkanların yaratılmaya çalışılması beklenirken diğer tüm alanlarda olduğu gibi devletin eli daha çok “makbul” görülenlere dokunmaya devam ediyor. Bu anlamda eskisinden yenisine “normal”in değişmemesiyle “nedir bu normal?” diye soran ve pandemi sürecinde başlatılsa da sonrasında da uzun soluklu bir şekilde devam etmesi planlanan Olta Dayanışma, müzik alanında “umut denizine atılmış bir olta”yı müjdeliyor. Dayanışmayı büyütenler arasında Ankara’dan üç grup yer alıyor.

Olta Dayanışma’nın instagram sayfasını ve seriden çıkacak ilk albümün kapak çizimini gördüğümde, müzikseverlerin oltalarını atabilecekleri bir dayanışma denizinin arayışıyla karşı karşıya olduğumu düşündüm. Buna, dayanışmanın umudu büyütmekle olan ilişkisi eklenince, İrfan Alış’ın kullandığı “umut denizine atılmış bir olta” ifadesinin, Olta Dayanışma’nın kapsamını özetlediğini söyleyebiliriz. Yıllardır bağımsız bir çizgide müzik çalışmalarına devam eden Peyk grubundan tanıdığımız Alış’ın böylesi bir dayanışma adımının öncülüğünü üstlenmesi ise sürecin en doğalından ve samimi bir akış içerisinde ilerlediğini tahmin etmeyi sağlıyor. Buna dair kendisine ilettiğim soruya verdiği yanıtta da tahmin doğrulanıyor: “Evde oturuyordum. Aynı kanepede on gün geçmişti. “Böyle durup beklemenin alemi yok, bir şeyler yapalım” diye düşündüm. O sırada bir atölye açtım. Onlarla sohbet ederken aklıma geldi bu fikir ve arkadaşlarla paylaştım. Özgür, Serdal ve Ozan Murat, derken kazan kaynadı. Onların desteği ve yardımının yanı sıra atölyeden arkadaşların da yardımıyla bu proje çığ gibi büyüdü. İlan verdim sanal alemde, şarkılar gelmeye başladı. Bir yandan Özgür, İsimsiz Orkestra ile kayıtlar yaparak destek oldu. Çok fazla isim var. Olta Dayanışma künyesi hazırlamamız gerek; mesela mix yapanlar, mastering yapanlar, hepsi karşılıksız. Sırf bu albüm için proje yaratanlar oldu. Olta albümlerinde yer alanlar, insanların kendi istediği ve yaptığı beklentisiz şarkılar, aynı zamanda sansürsüz de.”

Dayanışmaya katkı sunan müzisyenlerin hızla artmasıyla birlikte ilk üç Olta albümü hazır hale geldi. Albümlerin ilki 14 Ağustos itibariyle internet aleminden, streaming servislerinden kulaklarımıza taşındı. İkinci albüm de 4 Eylül Cuma günü müzikseverlerle buluşuyor, aslında bir bakıma hepimizi dayanışmanın parçası haline getiriyor; bağımsız müzisyenlerin ve sahne emekçilerinin pandemi sürecinde içine düştüğü sıkıntıların aşılması adına dayanışmayı büyütmek için yapılacak tek şey albümlerdeki keyifli şarkıları bolca dinlemek.

İrfan Alış kendisiyle yapılan birçok röportajda, Olta Dayanışma’nın pandemi sonrasını da kapsayacak uzun soluklu bir proje olduğunu, böylece müzik dünyasında dünden bugüne olumsuz etkileri hissedilen örgütsüzlüğe dair bir alternatif de yaratılabileceğini dile getirdi. 4 Kasım’da yayınlanması planlanan üçüncü albüm ve sonrasına dair kendisine ilettiğim soruyu ise şöyle yanıtladı: “Üçüncü albüm hazır, kayıtlar neredeyse bitiyor. İsimsiz Orkestra’nın parçaları, konukları var ama sürpriz olsun. Dördüncü albüm için de şarkılar gelmeye devam ediyor. Şu anda önümüzdeki ayları da düşünerek diyebilirim ki beşinci albümü de bitiririz. Sonra 10, 20, 30… Devam ettiği sürece devam etsin. Üretenler sahip çıkarsa, katılım sürekli hale gelirse neden olmasın. Albümlerdeki tür çeşitliliği de artabilir, kapımız tüm bağımsızlara açık.”

Dayanışmaya Ankara’dan olta atanlar

İlk albüme baktığımızda, dinleyici kitleleri sayıca farklılık gösterse de bağımsız müzikte ortaklaşan, Türkiye’nin farklı şehirlerinden ve farklı kuşaklardan isimleri bir arada görüyoruz. Peyk’ten No Land’e, Deniz Perhan’dan Alp Yenier’e kadar birçok grup ve müzisyenin dayanışmaya omuz verdiği albümde, Ankara’dan aşina bir sesi duymak ise benim için ayrı bir güzellik oldu. Özellikle, müzikal etkileşim ve üretim anlamında başkentin kendine has atmosferinin birebir hissedildiği küçüklü büyüklü konserlerin yapılamadığı şu günlerde…

İlk albümde “Tanzanya İptal” adlı bestesiyle yer alan Sinağrit Baba grubunu dinlemek böyle mutlu etmişken, ikinci albümde yine Ankara’dan Boyalı Kuş ve Akapum gruplarının yer alacağını öğrenmek ise mutluluğu katladı.

İkinci albüme kulak verdikten sonra Akapum’dan Evren Özesen’le gerçekleştireceğim röportaj bir sonraki yazıda sizlerle olacak. Bu yazıda ise ilk albümle ikinci albüm arasında köprü kuran Sinağrit Baba ve Boyalı Kuş gruplarının hikayesinde yolculuğa çıkıyoruz. İki grubun Anadolu Rock yankılarıyla dolu kesişim kümesinde yer alan Samet Karadeniz sorularımızı yanıtladı, bir kez daha “şu süreç sağlıkla atlatılsa da konserlerde buluşulsa artık” dedirtti.

Yaşamı kazanma noktasında tümüyle müzikal üretime ve dolayısıyla konserlere bağlı olunduğunda, pandeminin müzik dünyasındaki ekonomik yansımalarından paya düşenler daha da artıyor. Bu durumun ötesinde bir de müzikal üretim imkanının farklı açılardan zorlaşması var. Ama süreç içerisinde internetin sunduğu avantajlar bu zorlukları bir ölçüde aşmayı da sağladı, hatta üretimlerin paylaşılması açısından sosyal medyanın daha yoğun bir şekilde kullanıldığını gördük. Pandemi sürecinin müzik dünyasındaki çok boyutlu yansımalarından Sinağrit Baba ve Boyalı Kuş’un payına düşenler neler oldu?

Öncelikle, Sinağrit Baba da Boyalı Kuş da finansal bağlamda henüz düzenini kurma şansı bulamamış gruplar. Dolayısıyla pandemiden önce de müzikten maddi getiri anlamında tatmin edici bir kazanç sağlayamıyorduk ancak, pandemiyle birlikte bütün konserler iptal olunca, bizim de, birçok müzisyen ve sahne emekçisi gibi bu meslekten kazancımız sıfırlandı. Tabii tüm bunlar işin yalnızca maddi boyutu; ancak bu maddi boyutun, ileride üretilecek müziği bir ölçüde etkileyeceği de gerçek. Bunun nedeni ise gerek grupların gerekse performans mekânlarının ne kadarının bu duruma direnebileceği meçhul.

Uzunca bir süredir, dinleyiciyle buluşabilmek için elimizdeki tek imkân, sosyal medya. Spotify, YouTube, Instagram…  Bu mecralarda da üretimimiz kadar aktif olabiliyoruz açıkçası. Elimizden geldiğince; vaktimiz, telaşlarımız, zorunluluklarımız, pandemi ve ülke koşulları el verdiğince bir araya gelmeye, çalışmaya, üretmeye ve yeni şarkılar üzerine düşünmeye ve bunları paylaşmaya çalışıyoruz. Şimdiye kadar elimizden bu kadarı geldi, bundan sonra daha fazlası gelsin istiyoruz. Çünkü besteler ve planlar biriktikçe birikti. Konserlerde icra ettiğimiz bestelerimizin çoğunun profesyonel kayıtları henüz alınamadı.

Salgından bizim payımıza düşense devam eden bir sahnesizlik. İlerleyen günlerde dinleyicilerden finansal destek kabul edebileceğimiz herhangi bir platforma girip, önümüzdeki planlarımız için fon oluşturmaya çalışabiliriz. Buna ihtiyaç duyabiliriz.

“Anadolu Rock” ve “kent ozanlığı” bize bir harita sunuyor

Müzik grupları açısından genel bir zorluğun da her şartta yola uzun soluklu devam etme konusu olduğu düşünülür; ancak, Sinağrit Baba ve Boyalı Kuş grupları uzun zamandır bir arada. Her iki grubun da başlangıç dönemi, sonrasında ekiplerin genişlemesi, konserler derken ardı sıra gelen besteler… Bizi bu hat üzerinde kısa bir yolculuğa çıkarır mısın?

Neler yaptığımızı anlatırken “İcraatın İçinden” programındaymışım gibi hissediyorum ama bir özet geçeyim. Çok ayrıntılı anlatmak sıkıcı olabilir.

Boyalı Kuş’tan başlayayım. 2015 senesinde, Murat Akpınar, E. Harun Karaduman ve ben, Boyalı Kuş ismini kullanarak üçlü olarak çalmaya başladık. Bu ilk dönemimiz repertuvarı şekillendirmemiz; yeteneklerimizi, dostluğumuzu ve uyumumuzu keşfetmemiz için önemli bir dönemdi. Vokalleri bölüştüğümüz, kaptanlık pazubandının Murat’ta olduğu, akustik gitar, ney, perdesiz gitar çalınan bir çekirdek ekip doğmuştu. 2018’de hayal ettiğimiz tınıya yaklaşmak için, davul ve bas lüzumunu da dikkate alarak, dostlarımızla birlikte ekibi genişlettik;  İsmet Karadeniz ve Canberk Hacıbaloğlu’nun katılımıyla beş kişilik bir folk rock grubuna evrildik. Kerem Sivel, Okan Ata Küçük, Ozan Deniz Özel… Konser çalışmalarında zaman zaman birbirlerinin yerine dâhil olarak grubun müziğini şekillendirdiler. Hiçbiri grubun dışında sayılmaz hâlâ. Bu grubun yalnızca girişi var sanırım. Bugüne kadar yaptıklarımız ise geneli Ankara’da olan konserler, YouTube’a yüklenmiş canlı performanslar, bir de ilk teklimiz, Murat Akpınar bestesi; bir Ankara şarkısı: “Yürüyüş”. 4 Eylül’de de Olta Dayanışma’nın ikinci albümünde, yeni şarkımız yer alacak: “Alaca”

Boyalı Kuş

Sinağrit Baba… Fethi Yıldırım ile 2013 senesinde ODTÜ Gülmece Topluluğu’nda tanıştık. 2014’ten itibaren de birlikte çalmaya başladık. Aslında bir arkadaşlığa müziği eklemiş olduk. Uyumlu bir müzik ve mizah anlayışımız vardı, Fethi’nin bestelerini de bu doğrultuda düzenliyorduk. 2018’de önce Ekin Özek, sonra Barış Ofluoğlu, hemen peşinden de Canberk Hacıbaloğlu’nun katılımıyla, bu grup da beş kişilik bir alternatif rock ekibine dönüşmüş oldu. Bu noktada yine grubun müziğinde emeği olan Kerem Sivel ve Okan Ata Küçük’ün de ismini söylemem gerekir. Peki neler yaptık? Yine konserler, yine YouTube’a yüklediğimiz kimi kayıtlar… Yayınlanan ilk teklimiz, Ekin Özek’in bestelediği bir Eskimo şiiri: “Oyun”. Acıklı ve karanlık bir hikâyesi vardı bu şarkının. Bir ayı ile bir Eskimo arasında, bir oyun olarak başlayan kovalamaca, kötü bir sonla bitiyordu. Yayınlanan ikinci şarkımız ise “Tanzanya İptal”. Olta Dayanışma’nın ilk albümünde yer aldı.

İki grubun tarzı için de şunu eklemek isterim. Türkiye’nin rock müziğini düşündüğümüzde, önce “Anadolu Rock” ve sonrasında onu takip eden “kent ozanlığı” bize bir harita sunuyor. Sinağrit Baba ve Boyalı Kuş, farklı renklerde olmalarına rağmen, bu yolda bir yerlerde diyebilirim.

Eloğlu ile bir tür tını ortaklığımız var gibi hissediyoruz; şiirinin çok şakacı bir hüznü var

Olta Dayanışma’nın halihazırda yayınlanmış olan ilk albümünde Sinağrit Baba’dan “Tanzanya İptal” karşımıza çıktı. İkinci albüm de 4 Eylül’de bizimle ve Boyalı Kuş’tan “Alaca”yı dinleyeceğiz. Her ikisi de çok önceden konserlerde dinleme fırsatı yakaladığımız şarkılar. Onların bestelenme süreçleri nasıl gelişti? Ayrıca pandemiden önce kayıtlar çoktan başlamıştı sanırım. İlk plan single olarak yayınlamak mıydı?

İki grup için konuşmak zormuş. Bu sefer önce Sinağrit Baba. Tanzanya İptal, bir süredir konserlerde çaldığımız bir şarkımızdı. Kaderi onun gibi olan çok şarkımız var. Henüz kaydedilmediler. Sırası gelecek. Pandeminin ilk aylarında, Olta projesi için kaydedip albüme yetiştirmek istedik. Gökhan Çimen ve Doruk Çağrı Çifteler’in yardımıyla hız kazandık. Bol gitarlı bir kayıt oldu. Hikâyesi ise şöyle; bir sene kadar önce Fethi’nin Tanzanya’da bir işe başlama ihtimâli doğmuştu. Daha henüz Tanzanya’yı haritada gösteremiyorduk. Tanzanya’daki Fethi, bizim için “Rapsodi İstanbul” klibindeki Teoman gibiydi. İş kesinleşir gibi oldukça Fethi kendini inandırmış ve Tanzanya’yı daha gitmeden sevmeye başlamıştı. Sonra şartlar olgunlaşmadı ve bu plan iptal oldu. Bu hikâyeden bize kalan da Fethi’nin bu güzel bestesi oldu. Tüm hayal kırıklıklarımıza, tüm iptal olan planlarımıza dokunan bir yanı var. Yayınlandıktan sonra aldığımız güzel yorumlar da bizi çok sevindirdi.

Boyalı Kuş’a geçiyorum. Yeni şarkımızın adı “Alaca”. Bir Metin Eloğlu şiiri. Harun besteledi. Yapı Kredi Yayınları vasıtasıyla izin aldık. Hep beraber düzenledik. Eloğlu ile bir tür tını ortaklığımız var gibi hissediyoruz; şiirinin çok şakacı bir hüznü var. Onu yakalamaya ve yansıtmaya çalışmak hem zor, hem eğlenceli. Bu beste, bu denemelerin ilki. Umuyoruz ki, ileride yine Eloğlu şiirinden hareketle yaptığımız başka bestelerimizi de dinleyebileceksiniz. Kayıt, pandemiden çok önce başlamıştı, fakat eksikti. Bas gitar ve davul kaydı pandemi günlerinde tamamlandı. Bir şey üretememekten sıkıldığımız bu dönemde, Alaca’yı tamamlayıp tekli olarak yayınlamaya karar vermiştik ki, Olta Dayanışma ile yolumuz kesişti. Bir de küçük sürpriz. Collectif Medz Bazar grubu dolayısıyla tanıdığınız Ezgi Sevgi Can, bize çok güzel bir klarinet solo armağan etti bu şarkıda.

Peki yakın bir gelecekte her iki grubun kendi albümlerine kulak verme şansımız olacak mı? Belki de iki gruptan ortak bir albüm?

İki grubun da ayrı ayrı albüm düşü var aslında. Ancak bunu gerçekleştireceğimiz koşulları sağlayamadık henüz. Zannederim bir süre daha tekliler üreteceğiz. Boyalı Kuş’un Metin Altıok şiirinden yola çıkarak bestelediği “Yol Şarkısı” isminde bir şarkısı var. Sinağrit Baba, bir Baudelaire şiiri olan “İnsan ve Deniz”i besteledi. Bunlar hep önümüzdeki planlar.

“Biz de varız” dedik

Olta Dayanışma’yla yollar nasıl kesişti?

Olta Dayanışma, İrfan Alış’ın fikri ve çağrısı üzerine oluştu. Fethi’nin de İrfan Alış’la zaten tanışıklığı vardı. Peyk de senelerdir bildiğimiz, takip ettiğimiz bir grup. Bizim için onur kaynağı diye düşündük. “Biz de varız” dedik.

İki grubun yolunun kesiştiği durak; Anadolu Pop. 60’larda Anadolu Pop’un yükselişine katkı sunan sosyo-kültürel atmosfere baktığımızda dikkat çekenler arasında ise Müzisyenler Sendikası da var. Sendikalaşma veya benzeri örgütlenmeler, özellikle böylesi kriz anlarında ihtiyacı daha çok hissedilenler sanki. Olta Dayanışma bu anlamda nasıl bir boşluğu doldurdu sence?

Bu hareket, önemli bir motivasyon sağladı bağımsız müzisyenlere. Şu anda bu dayanışmanın nerelere ulaşacağı, nasıl bir boyuta varacağı şüpheli ancak eğer dayanışma büyür, iyi bir destek gelirse; albümler dinlenirse; zaten dinleyicisi olan ve senelerdir müzik yapan önemli müzisyenler de şarkı bağışlarsa; devletin, belediyelerin çoğunun, ve dahi sendikaların yapamadığı müzisyen desteğini bu hareket başlatmış olacak. Olur mu? Neden olmasın! Yani, olmaması için temelde bir engelimiz yok. Ya olmazsa? Olur. Yine de olmazsa? Bunu denemiş olmanın gururunu yaşar herkes.

 Ankara’nın mekanlarına dolan, belki de çoğu kişi için bu şehri sevmenin temelinde yatan kendine has o samimiyet, Sinağrit Baba ve Boyalı Kuş konserlerinde çoğalırdı. Bu süreçte konserlerde buluşulamasa da hem iki grubun sosyal medya hesaplarından paylaşılanlarla hem de Olta albümleriyle, bu durumu şartlar elverdiğince deneyimlemiş olduk. En kısa zamanda yeni yeni konserlerde sağlıkla bir araya gelebilmek dileğiyle…

 Elbet bir gün buluşacağız…