Skip to main content

2020 Nisan’da salgın ya da artık alıştığımız bir ifadeyle pandemi ilan edildi. Çalışan nüfusun çalışma modelleri, saatleri ve teknikleri bu süre içinde farklı biçimlere girdirildi. Bu, sosyal hizmet alanında da benzer şekilde gerçekleşti. Sosyal hizmet müdahalesinin yapıldığı farklı tip kurumsal yapılardan bahsedebiliriz. Çocuk yuvaları, engelli bakım merkezleri, hapishaneler, huzurevleri vb. şekilde örnekleri artırmak mümkündür. Bu tarz farklı yaş grubu ve fiziki yapıların içinde bulunması nedeniyle de bu alanda çalışanlar pandemi döneminde kendilerine özgü çalışma biçimi ve yöntem geliştirmeye çalıştılar. Bu çalışmanın amacı; sosyal hizmetin farklı alanlarında çalışan meslek elemanlarıyla yapılan görüşmelerle geçen on beş ayda nelerin değiştiğini, nelerin doğru veya yanlış yapıldığını, çalıştıkları alandan genele bakarak süreci, hizmet kalitesini irdelemek ve değerlendirmektir.

Görüşme yapılan kişiler sosyal hizmet uzmanı (sosyal çalışmacı), psikolog, pedagog gibi alanda çalışan meslek elemanlarıdır. Görüşülen meslek elemanları “Görüşmeci” olarak adlandırılacaktır. Bu söyleşide görüşme yapılan kişi bir yerel yönetime bağlı engelli eğitim merkezinde çalışan bir meslek elemanıdır.

Anahtar Kelimeler:

-Sosyal Hizmet: İnsan hakları ve sosyal adaleti temel alan; sosyal değişimi destekleyen, insanların iyilik durumunun geliştirilmesi için insan ilişkilerinde sorun çözmeyi, güçlendirmeyi, özgürleştirmeyi amaçlayan bir meslektir. IASSW(2001) ve IFSW(2001)

-Müracaatçı: Sosyal hizmetlerden yararlanmak için başvuran, sosyal hizmet müdahalesinin gerçekleştiği kişi, grup veya topluluktur.

-İyilik Hali

-Aile Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanlığı/ Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı

-Yerel Yönetimler

-Engelli Eğitim Merkezi

-Sosyal Yardımlar

Çalıştığınız alanı anlatır mısınız? Müracaatçı profillerinden kısaca bahsedebilir misiniz?

Görüşmeci: Burası yerel yönetimlerin, belediyelerin engellilik alanında yürüttükleri hizmetleri gerçekleştiren bir birim. Engelli bireyler, engelli yakınları ve aileleri, engelliliğe duyarlılık gösteren bireyler ve tüm bu alanda, toplumun genelinde de engelli bireyin özelinde de ailesine ilişkin de yerel yönetime verilen yetki ve sorumluluk dahilinde hizmetler üretiliyor. Bunun yanı sıra kendi görev alanına girmeyen konularda da merkezi yönetimden şimdi saydığım kişi ve grupların bu hizmeti almasına ilişkin, sosyal hizmetin genel hakları; özellikle savunuculuk başta olmak üzere bireyin hakları konusunda sosyal hizmetin müdahalesine ilişkin yapılması gerekenlerin gerçeklendirildiği bir yer burası. Bunlar belediyeye bağlı beş ayrı birim çerçevesinde gerçeklendiriliyor. Belediyede engellilik alanında hizmet veren başka müdürlükler de var ama eğitim ve farkındalıkla ilgili hizmetleri burası gerçekleştiriyor.

 Şubat 2020’ye dönecek olursak; Türkiye’ye vakaların geldiği açıklanmadığı veya açıklanamadığı bir süreç yaşadık. O süreçte henüz pandemi resmen ilan edilmeden kurumda herhangi bir tedbir alındı mı ya da bakanlıkça (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanlığı) bir genelge yayınlandı mı ?

Hayır. Bakanlıkça veya belediyece bizi yönlendiren herhangi bir yazılı metin olmadı. Sözel bir bilgilendirme ya da talimatlama da olmadı. Pandemi gerçekliğiyle karşılaştığımız zaman neyin nasıl yapılabilirliği konusunda kendi kurumsal değerlendirmemizi yaparak yol almaya çalıştık.

Yanlış hatırlamıyorsam pandeminin resmen ilan edilmesi nisan ayında oldu. İlk vaka açıklandığında kurumda herhangi bir şey değişti mi?

Gerek kentteki sağlık kurullarının gerek ulusal çaptaki sağlık kurullarının gerek merkezi yönetimin yönlendirmesini içeren koruyucu çalışmalara ilişkin biz de tedbirimizi almaya başladık. “Maskeni tak, hijyenini hazır tut, daha az grupla çalış” gibi daha çok bize özgü olan, bize yönlendirmiş olan talimatları uyguladık. Genel kamudaki yönlendirme neyse biz de o çerçevede etkilendik ancak engellilik alanına özel herhangi bir düzenleme olmadı. Engelli bireyler ve bu alanda çalışanlara özgü, “Şöyle bir düzenleme yapın” gibi bir yaklaşım söz konusu değildi.

Yani genel bilgilendirmeyi özele uygulamış oldunuz. Ben de şu soruya geliyordum: İlk yönergeler geldikten sonra sizi ve müracaatçı grubunu korumaya yönelik herhangi bir tedbir oldu mu?

Engelli bireylere ilişkin özellikle tanımlanmış bir tedbir yok. Bu konuda Türkiye de hazırlıksızdı. Ülke hazırlıksızdı ve birikimi de yoktu. Sadece kamudaki çalışanlara ilişkin tedbirler öngörüldü. Bundan engelli çalışanlarımızın da yararlanması tek ifade edilen noktaydı. Engelli çalışanlarımız da var bizim. Altmış yaş üzeri, kronik rahatsızlığı ve bir de engelli çalışanlar dediler. Onların esnek ve dönüşümlü çalışması yani kamunun genel yönlendirmesi dışında ek bir şey olmadı. Çünkü bilindik bir alan ve konu da değildi. Pandemide engellilik alanında hangi tedbirler nasıl alınması noktasında bir arayış da olmadı hazırlık da olmadı.

Bu bir yıl içinde hep yönergeler üzerinden mi devam ettiniz?

Bu yönergeden sonra şunu oluşturmaya çalıştık: Engelli bireylere, yakınlarına ve toplumun geneline ilişkin ne yapabiliriz, mevcut hizmeti nasıl sürdürebiliriz? Çünkü pandemi özellikle dezavantajlı grupları daha çok etkiliyor. Zaten hayatlarında yeterince güçlükler ve sınırlılıklar var. Pandeminin getirdiği başka sınırlılıklar ve güçlükler eklendi. Dolayısıyla buna ilişkin nasıl bir iyileştirme yapabiliriz, müdahale edebiliriz, nasıl katkıda bulunabiliriz soruları üzerine giderek kendi çalışanlarımızla ve hizmet üretenlerimizle bir araya gelerek bunun yolunu yöntemini oluşturmaya çalıştık. Hızlıca online eğitimi oluşturduk. Çok hızlıca oluşması lazımdı çünkü online eğitim sadece bir eğitim değil aynı zamanda bir temastı ve iletişimdi. İyilik haline katkıydı. Yani hiçbir şey öğretmesek de sizi dikkate alıyorum, benim için önemlisiniz, biz sizin varlığınızın farkındayız demek bile son derece kıymetliydi. İnsanlar en çok buna ihtiyaç duyuyordu. Yoksa orada bir kavramsal bir eğitim vermenize gerek yok. Tabi biz bunu da yapmaya çalıştık. Sözünü ettiğim eğitimin devamlılığını da sağlamaya çalıştık ama bir kısmında da doğrudan iyilik hallerine katkı için o teması da oluşturmaya çalıştık.

Bunun dışında maskeye ulaşma anlamında sıkıntı çektiler. Dolayısıyla maske dağıtımlarında bu grupları öncelikle hale getirmeye çalıştık. Maske kullanımı aynı zamanda başka bir sorunu beraberinde getirdi. İşitme engelliler maskeler yüzünden dudak okumada sıkıntı çektiler. O noktada da şeffaf maskelerin üretilmesine ve dağıtılmasına aracılık etmeye başladık. Dolayısıyla engel gruplarının gereksinimlerine göre bir takım tedbirler ve uygulamalar oluşturmaya başladık. Engellilerle ilgili çalışmayı bireye özgü yaparken toplum için ne yapabilirize baktık. Çünkü bunu bir fırsata dönüştürerek toplumsal farkındalık içinde bu grubun ihtiyaçları, empati kurmayla ilgili durumu düşünerek bu kez toplum ağırlıklı çalışmaya başladık. Farkındalık merkezlerinin sayısını artırdık. Hizmet içi eğitimler çok kıymetli oldu. Hem personelin hizmet içi eğitimi hem de belirli bilgilerin, mesajların Zoom üzerinden aktarılmasını sağladık. Örneğin engelli yakınları grupları bir araya getirerek şifozfreni vb. gibi spesifik konulardaki bilgilendirmeleri çok kıymetli buldum.

Toplum çalışması dediniz. Ne tür gruplara ulaşabildiniz, temel amaç neydi?

Bu tarz çalışmalarda yoldaşlık, partnerlik yapabileceğiniz unsurlar daha çok engelli STK’ları (sivil toplum kuruluşları). Dolayısıyla belli anlar onların duyarlılıklarının, farkındalık duyarlılıklarının artırılması gereken anlar. Bu yüzden onlarla çalışmayı kıymetli bulduk ve bu anları onlarla birlikte değerlendirdik. Örneğin 10 Ocak Beyaz Baston Günü’dür. Bunları görme engelliler gruplarıyla tartıştık. Bu tarz tartışmaları engelli gruplarıyla birlikte gerçekleştirmeye çalıştık. Dolayısıyla toplumsal mesajı, farkındalığı, var olmayı ve bu toplumun içinde bütüncül bir şekilde yaşamayla ilgili durumu, talebi bu gruplarla birlikte yapmaya çalıştık. Yani belediye olarak biz bir program yapalım bizi dinlesinler, bilgilerimizi aktaralım gibi bir noktada olmadık. Bu gerçekçi olmuyor zaten. Burada esas olarak yapmaya çalıştığımız şey; engeliler için bir şey yapmak değil, engelliler için engellilerle bir şeyler yapmak. O fark kıymetliydi. Bizde en çok yapılan yanlışlardan biri budur. Örneğin yaşlı haklarıyla ilgili bir etkinlik yaparsın ama ortada yaşlı yoktur.

Kamu kurumlarında esnek ve dönüşümlü başta olmak üzere farklı çalışma modellerinin getirildiğini gördük. Kimi kurumlar yatılı sisteme geçti. Pandemi başında bir yönerge geldi ve onu takip ettik dediniz. Yönergedeki hizmet modellerinin değişimi hiç söz konusu oldu mu ?

Özellikle engelli çocuklara, bireylere ilişkin çalışmada bağlı olduğumuz yerel yönetimin yönlendirmesinin yanı sıra milli eğitim teşkilatının bu konuda yapmış olduğu yönlendirmeleri de dikkate almaya çalıştık. Engelli bireyler ve yakınlar aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı ile de temas halinde. Bir kısmı eğitimini oradan da alıyor. Dolayısıyla esneterek değil de ikisini harmanlayarak bir formül oluşturmaya çalıştık. Yani eğitim merkezlerini tamamen kapatalım istemedik. Milli eğitim teşkilatını da dikkate alarak, onlarla uyumlu bir şekilde çalışmayı denedik. Bu yüzden süreç içinde sürekli çalışanlarımızla durum değerlendirmesi yapmaya çalıştık. Yoksa “kapatın kapıları” derler, kapatırsınız ama hayatın başka güçlüklerine de kapılarınızı örmüş olursunuz. O zaman da müracaatçı grubun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olursunuz.

Yani süreci kurumsal çabalarla yürütmeye çalıştınız. Bakanlığın yönlendirmesi veya belirlediği hizmet politikalarına göre hareket etmediniz.

Yok. Bakanlığın bu anlamda merkezi yönetime aktardığı sadece çalışanların çalışma biçimlerinin düzenlenmesiyle ilgili genelgeler dışında hiçbir ortak noktası olmadı. Ne aile bakanlığının ne de başka bir bakanlığın engellilere yönelik şöyle hizmetler üretin gibi bir yönlendirmesi olmadı. Ne içerikle ilgili ne yöntemle ilgili ne süreçle ilgili hiçbir yönlendiriciliği olmadı.

Şu bir yılda kendi alanınıza ve ülke genelindeki sosyal hizmetlere bakacak olursak; verilen hizmetlerin kalitesini değerlendirdiğinizde nasıl bir tablo gözünüzün önüne geliyor? Sizce ne gibi eksiklikler vardı ve neler farklı yapılabilirdi?

Sosyal hizmet eğitiminden başlayan bir şey aslında bu. Akademilerin kalitesi son on, on beş yılda ciddi erozyona uğratıldı. Yetkin olmayan üniversiteler, yeterince akademik donanımı olmayan yapılar. Bu yapıların yetiştirmiş olduğu kendi alandaki tecrübeyle eğitebilen, geliştirebilen meslek elemanlarını saymazsak pek çoğu bulunması gereken noktanın çok daha gerisinde sahaya (alana) çıkıyorlar. Yani sosyal hizmetlerin yeterliliğinin de öncesinde eğitimde ciddi sorunlar var. Tabi sadece kişi bazlı değil kurumsal ve sistemsel de sıkıntılar var. Türkiye’de yapılanmanın temel gidişatı sosyal hizmetin çok da tasnif etmediği sosyal yardıma odaklandı. Bütün dünya ve ülkemizin temel odağı sosyal yardımlar oldu. Onun sadece bir araç olduğu dikkatten çekilerek yapıldı bu. “Ver parayı iyileşsin” gibi bağımlı bir insan kitlesi oluştu. İdeolojik olarak da sosyal hizmetlerden uzaklaştırıldı. Bu da sisteme yansıdı. Hem kişisel yetersizlikler hem de ideolojik olarak sosyal hizmetteki sapmalar ortaya böyle bir durum çıkardı. Sadece ne kadar çok insana yardım yaptığımızın, bunun sayısıyla övünen bir yapıya döndük. Bağımlı hale gelen insan sayısı bir övünç kaynağı oldu. Sosyal hizmetin ana unsurunda insanın bağımsızlaşması, özgürleşmesi, kendi kendine yeterli hale gelmesi varken bundan ideolojik olarak oldukça uzaklaşıldı.