Skip to main content

“Yaşlılar hastalığın mağduru değil, sebebi olarak gösterildi”

Covid-19 pandemisinin başladığı dönemde hastalığın belirtileri ve yaratabileceği tahribata dair son derece sınırlı bilgiye sahipken bile kesin olan bir nokta vardı: Bu hastalık yaşlı nüfus için son derece tehlikeli! Kısıtlamalar adı altında yasaklar başladığı andan itibaren Sağlık Bakanlığının en çok üstünde durduğu konulardan birisi de altmış beş yaş üstünün korunması gerektiğiydi. Bu durumla ilgili hassasiyet önemliydi ama göz ardı edilen; ‘koruma altına alınan’ yaş grubunun kendi içindeki sosyal, kültürel, fiziksel, mental, etnik, kurumsal hizmet alanlar/almayanlar gibi farklılıklardı. Ortalama yaşam süresinin uzadığı günümüzde bir insan, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre altmış altı ile yetmiş dört yaş arası orta yaşlı olarak kabul edilmektedir ve aktif yaşamın içindedir.

Altmış beş yaş üstü grup, kapitalist pazarda ne üreten ne de tüketen olarak yer alır. Esasında dünyada ülkeleri yönetenlerin önemli bir kısmı altmış beş yaşın üstünde olsa da bu, madalyonun başka bir yüzüdür. Yönetici sınıfı dışında yer alanları saymazsak yaklaşık bir yıl boyunca bu gruptan “gölge etmemeleri” istenmiştir. Gerekli/tartışmalı yasaklar/kısıtlamalar nedeniyle sosyal, psikolojik ve tabii ki ekonomik sorunlarla boğuşan toplumun “yaşlıları” sürecin olumsuz sonuçlarına en çok katlananlardan… Aşağıdaki söyleşide Covid-19 pandemisinin ilk on iki ayında izole geçen hayatı, daha da izole yaşayan yaşlıların durumunu değerlendirmek üzere yerel bir belediyede huzurevi çalışanı meslek elemanı ile görüşülmüştür.

Anahtar Kelimeler:

  • Sosyal Hizmet: İnsan hakları ve sosyal adaleti temel alan, sosyal değişimi destekleyen; insanların iyilik durumunun geliştirilmesi için insan ilişkilerinde sorun çözmeyi, güçlendirmeyi, özgürleştirmeyi amaçlayan bir meslektir. IASSW(2001) ve IFSW(2001)
  • Müracaatçı: Sosyal hizmetlerden yararlanmak için başvuran, sosyal hizmet müdahalesinin gerçekleştiği kişi, grup veya topluluktur.
  • Aile Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanlığı/Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı.
  • Yerel Yönetimler.
  • Huzurevi Sosyal Servisi: Bir huzurevinde kurum hizmeti alan yaşlılara dair bütün idari işleri yürüten, yaşlıları psikolojik ve sosyal olarak destekleyen sosyal hizmet uzmanı (sosyal çalışmacı), psikolog, sosyolog, gerontolog gibi meslek elemanlarından oluşan birimdir.
  • Geriatri: Yaşlıların sağlık sorunlarının tanı ve tedavisi ile ilgilenen tıp dalı.

Çalıştığınız kurumdan kısaca bahsedebilir misiniz? Müracaatçı profilleri nelerdir?

Burası bir yerel belediyeye bağlı huzurevi. Müracaatçı profili de altmış yaş üstü vatandaşlar. Kurumda hem ücretli hem de ücretsiz kalan sakinlerimiz. Ücretsiz dediğimiz kısım, sosyal destek sistemlerinden yoksun, ekonomik olarak güçlendirilmeye ihtiyacı olan bir topluluk. Kurumda hem huzurevi hem de yaşlı bakımı olan bir hizmet modelimiz var. Müracaatçılarımız sağlık sorunları nedeniyle öz bakım konusunda yetersiz kalmaya başladıklarında onlara geriatri hizmeti de veriyoruz.

Biraz geriye giderek o süreçte kurumunuzda yaşananları aktarabilir misiniz?

11 Mart’ta (2020) ilk vaka açıklanmıştı yanlış hatırlamıyorsam. 18 Mart’ta başlayan Yaşlılar Haftası etkinlikleri planlamıştık. Bir buçuk, iki haftalık bir programımız vardı. İlk vakanın açıklanmasından sonra çeşitli bakanlıklardan yazılar, tedbirler, genelgeler gelmeye başladı. İlk olarak toplu etkinliklerin yasaklanması veya kapatılması gündem oldu; bizim yapmış olduğumuz tüm program doğrudan askıya alındı ve ikinci emre kadar bu durumun devam edeceği söylendi. Ardından kulis bilgisi olarak da kurumların tamamen kapatılacağını duyduk. İlk vaka açıklandıktan sonra kurumun aldığı ilk önlemler; aynı zamanda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile (o zamanki adıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanlığı) yapılan görüşmeler sonrasında kurum sakinlerinin dışarı çıkmaları kısıtlandı ancak personel gidip geliyordu. Yanılmıyorsam 31 Mart’ta da kurumun tamamen kapatılmasına dair bir karar alındı. On beş günlük vardiya sistemine geçilmesine dair bir karar çıktı. 1 Nisan’da personelin de kurumda konaklaması gerektiği bize tebliğ edildi. Kurumu kapattıktan sonra yaşadığımız en büyük problemlerden biri, alınan kararların bir standardı olmaması ve uçlarının açık olmasıydı ve kurumların kararları kendine göre almasıydı. Hatta bizim aldığımız ilk karar da izindeki yaşlının dönmemesiydi. Bundan kaynaklı mağduriyetler de oldu. İçerideki yaşlının dışarı çıkamaması, izin alamaması hatta çıkış yapmak isteyen (kurumdan temelli ayrılmak) yaşlının çıkarılmaması yönünde kurum idaresinin bir inisiyatifi oldu.

Sonraki süreçte bir Covid-19 tarama testi yapıldı. O testte yirminin üzerinde yaşlıda ve on yedi personelde Covid-19 virüsü tespit edildi. Ben de onlardan biriyim. Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği ilk gün olan 11 Nisan’da ivedilikle bizi kurum dışında bir yurda yerleştirdiler. Kurum içindeki vaka yönetimi de hem hastanelerden hem Sağlık Bakanlığından hem de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından gelen direktiflerle yönetilmeye çalışıldı. Bu süreçte en büyük problem ise bilgi kirliliğiydi. Hastane, “bunu şu şekilde yapın” diyor; Aile, Sosyal Politikalar başka türlü diyor, Sağlık Bakanlığı da “aslında onu şu şekilde yapmasınız daha iyi olur” diyor. Farklı noktalardan farklı direktifler gelmesi buradaki kriz yönetimini de sekteye uğrattı. Bu krizde en büyük sorun, sosyal servisin tamamen Covid-19 pozitif çıkmasıydı. Bir hemşire ve bir hemşire yardımcısı dışında bütün sağlık servisi de pozitifti. Hem sağlık hem de sosyal serviste bu kayıplar yaşanınca içerideki kriz yönetimi de güçleşti. Yaşlılar, en azından bahçeye çıkıp dolaşabiliyorken 20 Nisan itibariyle odalarına kapanmak durumunda kaldılar. Bu, yirmi gün daha böyle devam etti. Sonraki süreçte, on dört günlük vardiyalara geçtiğimizde taramalar devam etti. Hem içeriye giren hem de çıkan personele test yapılıyordu.

Bu kapanma olarak tabir ettiğiniz vardiya sisteminin, bir sağlık hizmeti olduğunu söyleyebiliriz. Peki, sosyal servis olarak verdiğiniz psiko-sosyal hizmetler anlamında nasıl bir değişim oldu? Pandemi öncesine göre neleri değiştirmek durumunda kaldınız?

Pandemi öncesi yaşlılarla görüşmelerimizi samimi, rahat bir şekilde mahrem ortamda yapabiliyorduk. İlk alınan önlemlerle birlikte yaşlıyı biz odaya dahi almamaya başladık ki bunlar idari kaynaklı kararlardı, bizim inisiyatifimizde olan bir şey değildi. Pandemi öncesinde yaşlıyla yaptığımız bire bir görüşmelerde, toplu etkinliklerde ve grup çalışmalarında çok daha aktif rol oynarken pandemiyle birlikte mesafenin korunması olayı nedeniyle toplu etkinlik yapamadık. Grup çalışmalarını gerçekleştiremedik. Yaşlıyı içeriye, odalarınıza kapattığımız dönemde, pozitif olsalar dahi biz rutin bir şekilde ziyaret etmeye gayret gösterdik. Onun dışında bire bir çalışmalarda dediğim gibi problem yaşadık. Bu noktada, kapalı kalmanın getirdiği ağır depresyonla mücadele oldukça güç oldu bizim için.

Yaşlılar, kurumdan çıkmadan ihtiyaçlarını nasıl karşılıyordu? Bu ihtiyaçlar giderilebildi mi, nasıl bir yöntem izlendi?

Yaşlıların ailelerinin getirdiği ya da dışarıdan sanal olarak edindikleri eşyaların kabulü ve organizasyonu dışında problemler yaşadık. İlk başta idare bu konuda sert önlemler aldı. Bu organizasyon için sosyal servisteki bir kişi görevlendirildi. Bu görevli yaşlılardan sipariş topladı, alışveriş yapıldı. Bu alışverişler bekletildi, dezenfekte edildi ve yaşlıya sunuldu. Tabii bu noktada yaşlının eşyayı beğenmemesi, fiyatları pahalı bulması aynı zamanda sosyal servisi zan altında bırakması gibi bir duruma dönüştü kimi zaman. Doğrudan gelen bir şey olmasa da “Ben pazara gitsem bunu daha ucuza alırdım.” gibi yakınmalar olsa da kimsenin gidip bunları pazardan alma imkânı yoktu. Marketten sipariş edilerek alındı her şey. Bu noktada sosyal servis biraz daha tedarikçi gibi çalıştı.

Yani görev tanımızın dışına çıktınız.

Evet, görev tanımımızın dışında bir sorumluluk üstlenmek durumunda kaldık. Yine de çözüm odaklı yaklaşmamız gerekiyordu. O dönem kriz yönetimiydi aslında bunu adı.

Az önce ağır depresyon vakalarından bahsettiniz. Tam bir yıl kapalı yaşama durumu devam etti. Bu bir yıl, nasıl etkiledi yaşlıları? Mental anlamda gerilediler mi?

Bu kapanma sürecinde yaşlılarla çok kere tartışma yaşadık; çünkü çıkmak istiyorlardı ama izin veremiyorduk. İlave önlemler almaya çalışıyorduk. Bir süre odada ama genel itibariyle kurumda kapalı olmanın getirdiği sonuç, hem fiziksel hem de mental olarak gerilemeye sebep oldu. Ailesiyle, sosyal etkileşimleriyle daha aktif yaşayan yaşlılar kendi içlerine dönük yaşar hale geldiler. Bu da depresyonu beraberinde getirdi. Mental olarak uyaran azalınca mental gerileme de hızlandı. Fiziksel olarak da aktif olan yaşlılar da diyelim günde on bin adım atan bir kişi var, bu kişinin adım sayısı yüzlerle sınırlı kaldı. Bütün gün televizyon ve yatağa bağımlı hale geldiler. Bu da geriatri ve geriatri öncesi geçiş katı olarak kullandığımız katlardaki yaşlı sayısının artmasına sebep oldu.

Personel, özellikle mental anlamda nasıl etkilendi?

Burada bakım veren personeller normalde üç vardiya şeklinde günde sekiz saat çalışıp, haftada bir gün tatil yapan ya da sekiz-beş çalışıp haftada iki gün tatil yapan personeldi. Personel aynı zamanda dinlenme ve istirahatini kurumda yaşadığı ve ailesinde uzakta kaldığı için motivasyon olarak olumsuz etkilendi. Bunun önüne geçilmek için işçi personel olanlara mesai teşviki verilmeye çalışıldı. Motivasyon düşüklüğü parayla kapatılmaya çalışıldı yani. O da kimi personelde işe yaradı ama memur personelde bu söz konusu değildi. İlerleyen süreçte memur personelin vardiyası on beş günden, on güne çekilerek tatil kısmı uzatılmaya çalışıldı.

Sizce bu süreç, bakanlığın yaklaşımı ve izlenen politikalar anlamında nasıl değerlendirilebilir? Neler yanlış yapıldı ve neler farklı yapılabilirdi?

İçerideki toplu etkinliklerin kısıtlanması elbette mantıklıydı ama dışarıdaki etkinlikler açık bırakılabilirdi. Bakanlık kademeli normalleşme adı altında gönderdiği yazılarda “etkinlik yapın, bire bir çalışma ve grup çalışması yapın” gibi direktifler verdi ama biz bunların planlamasını yaparken aynı bakanlık bir hafta sonra “tüm planlanmış organizasyonların iptali” yönünde tebliğ gönderdi. Öyle olunca uzun vadede bir şey yapamadık. Kriz yönetimi konusunda soru işareti olmasıyla birlikte zaten yeni olan bir şeyin yönetilmesi, daha önce hiç yaşanmamış pandemi sürecinin yaşanması bakanlığı da zorladı. Yaşlılar bakanlığa karşı tepki göstermeye başladı. Dışarıda kademeli yönlendirmeyle eğlence mekanlarının, otellerin açılması gibi esnemeler vatandaşa uygulanırken huzurevleri, cezaevleri, sevgi evleri gibi kurumlarda idari tedbirler artınca yaşlılar bu durumu şöyle algıladı: Hastalığın mağduru değil, sebebiyiz! Bu da bakanlığın kriz yönetimi konusunda bir soru işareti bıraktı zihinlerde.

Türkiye’deki bütün yaşlıları genel anlamda düşünecek olursak kurum hizmeti alanlar/almayanlar, bağımsız yaşayabilenler ve bütün profilleri ele alarak sizce pandemiden nasıl etkilendiler? Onların “normalleşmesi” az önce dediğiniz gibi çok daha uzun sürdü hatta kurum çatısı altında kalanlar için daha uzun bir süre söz konusuydu. Buna ilişkin kriz yönetimine dair neler söylenebilir?

Kararnamelerle gelen kısıtlamalarla, altmış beş yaş üstü yaşlılar ve on sekiz yaş altı çocuklar, bu iki grubun toplum içindeki hareketliliğinin azaltılmasıydı amaç. Yürümesi gereken bir ekonomi var, aktif nüfusun çalışması gerekiyor ve bağımlı nüfusun da tutulabildiği kadar da evde tutulabilmesi gerekiyordu. Ancak olay şuna döndü; hastalığın mağduru mu bu kişiler, sebebi mi? Bir süre sonra hastalığın sebebi gibi lanse edildi. On sekiz yaş altı grubun internet, telefon, bilişim, oyun gibi evde vakit geçirmek için alternatifleri vardı. Yaşlıların sosyalleşebildiği kahvehaneler, belediye otobüsleri, parklar ellerinden alınınca yaşlılar, devlet eliyle sosyal endikasyon vakası haline geldi.  Dışarıdaki yaşlı normalleşirken kurumdaki normalleşemedi. Kişinin bulunduğu yerden 500 metre, 1 kilometre uzaklaşamaması gibi kararlar tamamen göstermelikti. Yapabilen yaşlı veya çocuklar kaçabildiği noktaya kadar kaçtı. Her zaman olduğu gibi olanakları sınırlı olanlar yani yoksul yaşlılar pandeminin en büyük mağdurlarından oldular. Ne yazık ki aynı zamanda kurumlardaki yaşlılar da benzer kaderi yaşamış oldular.