2020’nin ilk sekiz ayını neredeyse devirdik. Birkaç ay sonra, yıl sonu verileri adı altında çeşitli konulardaki istatistikleri okumamız beklenebilirdi; ancak bu yıl pek çok şey muallakta kalmış durumda. Bu konulardan bir tanesi de çocuk işçiliği. Özellikle şehirlerde bulunan pek çok iş yerinin aylarca kapalı kalıp önemli bir kısmının da sonrasında temelli kepenk kapattığını düşünürsek veri toplamanın oldukça zor olacağını düşünüyorum. Biraz bu konunun yarattığı soru işaretiyle, biraz da klişe bir ifadeyle gözümüzün önünde olup görmediğimiz başlıca sorunlardan biri olması itibariyle çocuk işçiliğine genel bir göz atmak istiyorum.
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre çocuk işçiliği; çocukların çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan, potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimlerine zarar verici işlerde istihdam edilmesi olarak ifade edilmektedir. BM Uluslararası Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), çocuk işçiliğini “Çocuğun yaşına ve işin türüne bağlı olarak, minimum çalışma saatini aşan ve çocuğa zararlı olan iş” olarak tanımlamıştır.
Tanımların dışında, bir çocuğun işçi olması esasında ne anlama gelir sorusunun üstüne gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. 0-18 yaş arası her birey çocuktur ve bu on sekiz yıllık dönem; bireylerin kişiliklerinin neredeyse oluştuğu, zihinsel, fiziksel, sosyal ve duygusal gelişimleri açısından en önemli dönemdir. Bu dönemin aynı zamanda her bireyin hayatındaki en savunmasız dönem olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Bu savunmasız dönemde çalışma ortamında olan bir çocuk, her türlü şiddet ve istismara açık olmakla birlikte taşıyamayacağı yükleri sırtlamak zorunda bırakılır. İş ortamında yaşanan travmalar kalıcı olup çocuklar bu tecrübeyle ömürleri boyunca mücadele etmek zorunda kalırlar. Sağlık açısından da durum çok farklı değil. Araştırmalara göre ağır işlerde çalışan çocukların %10.1’i duruş bozukluğu yaşıyor. Bu dilimin önemli bir kısmı göz yorgunluğu veya görsel odaklanma konusunda risk altında. Bunun yanı sıra çalışan çocukların %5’e yakın bir bölümü iş yerlerinde yaralanma veya sakatlanmalara tanık oldu ki bu az önce bahsettiğim travmalardan bir tanesi.
Dünya Genelinden İstatistikler ve Farklı Coğrafyalardan Örnekler
UNICEF ve ILO çocuk işçiliğini bitirmek için 2000 yılından bu yana çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Verilere göre 2000’de 246 milyon olan çocuk işçi sayısı (2019 verilerine göre) şu anda 171 milyondur. En çok çocuğun çalıştırıldığı kıta Asya’dır. Asya’yı Afrika takip etmektedir ve bu iki kıtada çalışan çocuk sayısı tüm dünyadakilerin üçte ikisini oluşturur. Tarım, çocukların en çok çalıştığı sektördür ve onu hizmet ve sanayi takip etmektedir.
Son yirmi yılda çocuk işçi sayısının azalması elbette olumlu bir gelişme olsa da bu azalma, mevcut düzeni değiştirme konusunda devede kulak bile kalmıyor. Mevcut düzenden kastım; kapitalizm ve onun getirdiği doğayı, bireyi ve dolayısıyla da çocuğu pek çok şekilde istismar eden sömürü düzeni. Daha spesifik olmak gerekirse özellikle Kuzey Amerika’dan ve Batı Avrupa’dan, Asya’ya pek çok turistin gittiğini biliriz. Asya’nın bu denli tercih edilmesinin nedeni sadece doğal, tarihi güzellikleri ve pek çok bütçeye uygun olması değildir; önemli nedenlerden bir tanesi de seks turizmi. Tabii ki bunu sadece yetişkinlere yönelik bir “sektör” olarak okumak doğru değildir. Asya’daki çocuk fuhuşu, kıtanın en önemli sorunlarından biridir. Asya AIDS Komisyonu’na göre 2010 yılında Asya’da 10 milyondan fazla seks işçisi vardı. Yine aynı araştırmaya göre Mekong[1] Bölgesi’ndeki seks işçilerinin yaklaşık %35’i, 12-17 yaşları arasındadır. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin tarafı olan bütün bu ülkeler duruma göz yumarak ülkelerine gelen turistlere kapılarını ardına kadar açmaktadır. Onlar için önemli olan çocuklar değil, ülkeye sıcak para girişinin devam etmesidir.
Çocukların arz talep ilişkisi arasında ezildiği bir başka konu da hayatımızın artık önemli bir parçası olan kahveler. Güney Amerika kahve üretimi açısından en önemli alanlardan bir tanesidir. Brezilya’da yapılan bir araştırmaya göre kahve çekirdeklerinin toplandığı bölgelerdeki çocuk işçi sayısı, diğer bölgelere kıyasla %37 daha fazladır. Okula kayıtta ise bu oran %3 daha düşüktür. Bir başka önemli kahve üreticisi ülke olan Guatemela’da da durum farklı değildir. Bu iki ülke, dünyadaki kahve üretiminin %39’una sahiptir. Bu alanda çalışan çocuklar ağır iş şartları dışında vahşi doğada ve dağlarda olmanın verdiği zorluklarla da mücadele ederler. Kahve çekirdeklerinin böceklerden korunması için kullanılan ilaçlar nefes darlığına, cilt ve uzun dönem sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra pek çok zehirli yılanın yaşam alanı olması itibariyle ormanlar, çalışma için oldukça risklidir. Bu nedenle her yıl çok kişi hayatını kaybetmektedir. Kahve üretiminde çalışan işçiler, bir markette satılan kahvenin ücretinin %7 ila 10’u arasında kazanır.
Asya ve Güney Amerika’dan verdiğim örnekleri çoğaltmak mümkün. Bir metaya gösterilen aşırı talep karşısında sermayedarlar, o metayı daha hızlı ve düşük maliyetle elde edebilmek için her zaman ucuz iş gücüne yönelmişlerdir. Çocuklar da bu ucuz iş gücünün bir öznesi olmaya maalesef devam edecektir.
Türkiye’de Çocuk İşçiliği ve Mevsimlik Tarım
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de 2019 son çeyreğinde çalışmak zorunda bırakılan çocukların sayısı 720 bindir. Toplam çocuk işçi sayısının iki milyon civarı olduğu bazı kaynaklarca belirtilmektedir. Türkiye özelinde çocuk işçiliğini değerlendirirken istatistiksel ağırlık olarak çocukların çalıştığı işleri ikiye ayırabiliriz; mevsimlik tarım ve diğerleri. Sadece mevsimlik tarımda 400 bin çocuk çalışmaktadır. Bu nedenle sokakta çalıştırılan çocuklar gibi çocuk işçiliğine dair öne çıkan başka sorunlar da olsa, ağırlıklı olarak mevsimlik tarım ve bu alanda çalışmak zorunda bırakılan çocuklardan bahsetmek istiyorum.
Mevsimlik tarım zikredildiğinde üç ayı kapsayan bir süre olarak düşünmek mümkün; ancak bu doğru değil. Mevsimlik tarım dört ila on ay arasında değişen bir süreçtir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde yaşayan insanların önemli geçim kaynaklarından biridir. Türkiye’nin elli iki ili, mevsimlik işçilere ev sahipliği yapar. Mevsimlik işçiler bu şehirlerde, tarım alanında çeşitli işler yaparlarken (hasat, ekim, ilaçlama) aileleri de onlara eşlik eder. İşçiler ve aileleri çok zor koşullarda çalışır ve yaşarlar. Olumsuz çevre koşullarına rağmen barınma ihtiyaçlarını çoğunlukla çadırlarla karşılamaktadırlar. Elektrik, su, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlara da erişim oldukça kısıtlıdır. Çocuklar bu koşullar altında yaşamak zorunda olmalarının yanı sıra sekiz yaşından itibaren kız, erkek olmaları fark etmeksizin pek çok çocuk çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Çocukların çalıştırılması yasak olsa da tarım alanlarında faaliyet gösteren kişiler, işlerinin çabuk görülmesini istediklerinden buna göz yummaktadır. Her işçinin yevmiyesi olduğu gibi çocukların da vardır; hatta yaş gruplarına göre farklı ücretler ödenmektedir.
Mevsimlik tarımda çalışan çocuklar ağır fiziki şartlarla, işverenlerinin ve hatta ailelerinin istismarıyla mücadele ederken eğitimlerinden de geri kalmaktadırlar. Mevsimlik tarımda çalışan ailelerin %47’sinde okul çağında olup okula devam etmeyen veya devam edenlerin de devamsızlık problemi yaşadığı çocuklar vardır. Nisan ayında olduğumuzu farz edelim; okullar, normal şartlarda haziranda kapanır. Nisanla birlikte mevsimlik tarımda çalışmak üzere ailesiyle yola düşen bir çocuğun kaybı en azından üç aydır. Çocukların sosyal ve bilişsel olarak gelişimlerinin çok ciddi zarar görmelerinin yanı sıra, bu durum pek çok öğretmeni de zor duruma sokmaktadır. Öğretmenler ikinci dönemin son üç ayına katılmamış bir öğrencinin sınıfı geçip geçmediği konusunda karar vermelidir. Elimde herhangi bir veri olmadan, tamamen kendi duyduklarımdan yola çıkarak söylüyorum ki; önemli sayıda öğretmen, mevsimlik tarım nedeniyle yılın bir bölümünü kaçıran çocukları üst sınıfa geçirmektedir. Bunun en önemli sebebi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayıp sınıfta kalan bir çocuğun eğitime geri dönme ihtimalinin oldukça düşük olmasıdır.
Birleşmiş Milletler 2002 yılında 12 Haziran gününü Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü ilan ederek uluslararası topluma çocuk işçiliği sorununa odaklanma çağrısında bulundu. Türkiye’de, 12 Haziran’larda ise pek çok çocuğun tarlalarda ve sokaklarda çalıştırıldığını görüyoruz; fakat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı şu anda uygulanmakta. Programın hedefleri arasında en göze çarpanlar şunlar:
- Çocuk işçiliğinin önlenmesi için duyarlılığın ve toplum farkındalığının yaratılması
- Sosyal tarafların ve toplumun katılımının sağlanması
- Eğitim ve iyileştirme
- Yoksulluğun giderilmesi
Program 2017 yılında uygulanmaya başlandı ve bitiş tarihi olarak da 2023 belirlendi. Ulusal düzeyde son derece kapsamlı hedefler olsa da 2018 Temmuz ayında Milli Eğitim Bakanı olarak göreve başlayan Ziya Selçuk’a pek haber verilmemiş gibi. Kendisi bundan tam bir ay önce, çocukların tarlalardan okullara dönmesini sağlayacak politikalar üretmek yerine, öğretmenlere tarlalara gitmelerini öğütlüyordu.
Pandemi Sonrasında Ne Olacak?
Yazının başında istatistik olarak, geçen yıllar kadar net veriler sunulamayacağını düşündüğümden bahsetmiştim. Tarım alanlarını çok etkilemese de şehir merkezlerindeki durgunluk pek çok iş yerinin kapanmasına neden oldu. Yaşanılan ekonomik durgunluğun çocuk işçi sayısını artırabileceği söyleniyor. ILO Genel Direktörü Guy Ryder, “Salgın, hiçbir desteğe erişimi olmayan ailelerin gelirleri üzerinde felaket boyutlarında etkiye yol açarken birçok aile çocuk işçiliğine yönelebilir.” açıklamasında bulundu. “Sosyal koruma, en savunmasız kesimlere destek sağladığı için kriz zamanlarında hayati önem taşımaktadır. Çocuk işçiliğine ilişkin risklerin eğitim, sosyal koruma, adalet, istihdam piyasası ve uluslararası insan hakları ile çalışma hakları alanındaki daha kapsamlı politikalara entegre edilmesi, kritik bir fark yaratacaktır.”
Türkiye’deki salgın sürecinin ne kadar daha devam edeceği meçhul; ancak meçhul olmayan bir şey var: Kapitalizm salgın dinlemez. Orta sınıfın evden çalışma imkânı olsa da fabrikalarda işçiler zor şartlarda mesafe kuralı olmaksızın, yeterli önlemler alınmadan çalışmaya devam ediyor. Mart ayında herhangi bir tarım ürününün hasat sezonu açıldığında, tarım işçileri aileleriyle birlikte, salgın olmasına aldırmaksızın yollara düşecek. İşverenler tarım işçilerini düşük ücretle, güvencesiz çalıştırırlarken işçiler yanlarında çocuklarını getirdikleri için memnun olacaklar.
Not: Araştırma sürecinde bana yardımcı olan ve benimle çalışmalarını paylaşan hocam Dr. Bülent İlik’e teşekkür ederim.
Kaynakça:
1) İlik B. Mevsimlik tarım İşçisi Çocuklarla saha uygulaması Deneyimleri. Türkiye’de Çocuk İşçiliği Sorunu: İstanbul; 11/03/2016
2) https://www.ilo.org/ankara/projects/child-labour/lang–tr/index.htm
3) https://www.hayatadestek.org/blog/12-haziran-dunya-cocuk-isciligi-ile-mucadele-gunu/
4) http://nochildforsale.ca/wp-content/uploads/2016/04/Coffee_Infographic.pdf
[1] Mekong: Çin’de doğarak Laos, Tayland, Kamboçya ve Vietnam’dan geçen nehir