Skip to main content

“İnsanlara, dünyada görmek istedikleri değişimin kendisi olmaları için ilham vermeyi hedefliyorlar; ancak ne tür bir değişimi destekliyorlar?”

Geçtiğimiz ay Disney, Disneyland ve Disney World’de Splash Mountain temasını yeniden hayata geçireceğini duyurdu. Eğlence bölümü, 1946 yapımı ırkçı bir film olanSong of the South(Güneyin Şarkısı) odaklı olacak ve ilk Siyah Disney Prensesi, The Princess and the Frog(Prenses ve Kurbağa) filminin yıldızı Tiana’nın yer alacağı biçimde yeniden oluşturulacak.

Güneyin Şarkısı filminin problemli yapısı onyıllardır tartışma konusu olsa da birçok haber kaynağında da tartışıldığı üzere Disney’i nihayetinde bu kararı almaya iten sebep, 20.000’den fazla kişinin imzaladığı bir Change.org kampanyasıydı. Yazılara göre kampanya, popüler bir başkaldırıyı ve geniş çevrelerce ele alınan bir fikri temsil eden vitrin görevi gördü; ancak bu sağlam duruş Change.org’da, “Bu derece ikonik bir gezinin değiştirilmesi Disney World’de deneyimlenen nostaljiyi mahvedecek ve ortamın büyüsünü bozacaktır” iddiasında bulunan, halihazırda 80.000 kişi tarafından imzalanmış “Splash Mountain’i Kurtar” adlı bir kampanya olduğu gerçeğiyle çelişiyor.

Bu gerginlik, Change.org’da oldukça göze çarpıyor. 15 yaşındaki Kellen isimli bir genç tarafından başlatılan “Geoge Floyd için Adalet” (Justice for George Floyd) isimli kampanya yaklaşık 19 milyon imzacıya ulaştı ve Change.org tarihinin en popüler kampanyası olmayı başardı; ancak Change.org, “Black Lives Matter Nefret Grubu Olarak Kabul Edilsin” (Label Black Lives Matter a Hate Group), “Black Lives Matter Yurtiçi Terör Grubu Olarak Kabul Edilsin” (Label Black Lives Matter a Domestic Terrorism Group) gibi kampanyalara da ev sahipliği yaptı veya yapıyor.

Change.org’un kurucusu Ben Rattray, siteyi sosyal konuları ele alan bir çeşit Facebook şeklinde oluşturduğunu söyledi. Her iki site de ulusun sonunda sistemik ırkçılıkla hesaplaştığı bir dönemde açık platformlarını dengelemek için uğraştığı için Change.org, Facebook’a hiç bu kadar benzememişti. Reklam verenler ve insan hakları örgütleri Facebook’u göreve çağırırken, Change.org’a nefretten prim yapmaması için dilekçe verenler ise platformun kullanıcıları ve eski çalışanlarıydı.

Ben Rattray ve Stanford mezunu Mark Dimas, 2007 yılında Change.org’u kurdular ve Gandhi’nin sözünün bir yorumlamasından oluşan kısa bir sunum yaptılar. Basit bir misyonları vardı: İnsanları bir araya getirerek görmek istedikleri değişimi gerçekleştirmeye teşvik etmek. Change.org, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak hayatına başladı; ancak şu anda dahi “.org” uzantısını kullanmakla birlikte, artık kâr amacı gütmeyen bir kuruluş değil. Bir kamu yararı kuruluşu (şirket sözleşmesine entegre edilmiş sosyal etki hedefi olan kâr amacı güden kuruluş) ve Patagonia, S’well ve Amazon alternatif Kitapevi gibi B Corp sertifikası olan bir kuruluş. B Corp olabilmek için şirketler, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan B Lab tarafından toplum yararına yapılan işleri öznelinde düzenli olarak denetlenmektedirler.

Change.org, kısmen yatırımcılar tarafından destekleniyor (Medium’un kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Ev Williams bu yatırımcılardan biri). Şirket ayrıca “siteye getirilecek yeni özellikleri önceden denemenizi” ve “ilham verici kampanyaların perde arkasına göz atabilmenizi” sağlayan aylık üyelikler de sunuyor. Change.org’un üyeliği teşvik metni ise tıpkı Planned Parenthood (Planlı Ebeveynlik) veya National Rifle Association’a (Ulusal Tüfek Derneği) düzenli bağış yapmak için kayıt olsanız göreceğiniz bir metin. Kayıt olma sayfası, potansiyel üyeleri “görmek istediği değişikliği yaratmak için cesaretlendirme amacına destek olmaya” davet ediyor ve “yapacağınız katkının neleri destekleyeceğini” sıralıyor; ancak Change.org, bu tarz üyelikleri hiçbir zaman “bağış” olarak değerlendirmiyor.

Şirket aynı zamanda başka bir şekilde de para kazanıyor. Bir kampanyayı imzaladıktan sonra şirketin “Öne Çıkarılan Kampanya” olarak adlandırdığı özellik ile kampanyanın gündeme gelmesine yardımcı olmak için “desteğini tamamla” penceresi ile karşılaşabilirsiniz. “Kampanyayı gündeme getirmek”, kampanyanın bütün amacını ikiye katlamak gibi görünüyor; ancak aslında bir Change.org kampanyasını gündeme getirmek, Change.org’un kendisini de gündeme getirmek demek.

Geçen ay, Change.org’un eski çalışanlarından oluşan bir grup, Medium’da George Floyd kampanyası için “desteğini tamamla” özelliği ile toplanan paralara dair bir açık mektup yayımladı. Grup; Medium gönderisinde, “Bu bağışlar, George Floyd’un ailesine veya siyahilerin hayatları için mücadele eden organizasyonlara gitmiyor. Bunun yerine, bu katkılar kampanyanın ve dolayısı ile Change.org’un panolarda veya dijital reklamlarda pazarlanmasına hizmet ediyor.” dedi.

“İnsanların paralarının nereye gittiklerini gerçekten anlayıp anlamadıklarını bilmiyorum.”

Change.org, bağışladığınız paranın, kampanyanın reklamı için kullanıldığını saklamıyor. Sitenin SSS bölümünde “Öne Çıkarılan İçerikler Reklamdır” yazıyor. “Facebook’taki öne çıkarılan gönderiler veya Twitter’daki sponsorlu tweetler gibi, öne çıkarılan kampanyalar, diğer potansiyel destekçilere Change.org veya diğer dağıtım kanalları üzerinden herhangi bir kampanyayı (kendinizinki dahil) göstermenizi sağlar.” Şirket, destekçiler tarafından bağışlanan her 100 dolar ile kampanyayı, Change.org üzerinden veya e-posta ile 2.000 kişiye ulaştıracağını belirtiyor. Bir basın açıklamasına göre şirket, Öne Çıkarılan Kampanya fonlarını reklam panolarında, taksi üstü panolarda ırkçılığa karşı kampanyaları gündeme getirmek için kullanıyor ve dahası toplamda 240 milyondan fazla kişiye ulaştırıyor; ancak bir kampanyayı imzaladıktan sonra kampanya için bağış yapanların çoğu, verdikleri paranın imzaladıkları kampanya için kullanılacağını düşünüyor. Bunu, OneZero’nun görüştüğü, çeşitli ırk ayrımcılığı karşıtı kampanyaları imzaladıktan sonra bağış yapmış olan birkaç kişi de onaylıyor. Ayrıca bu tweet dizisinde de kendisini kandırılmış hisseden birçok kişi yer alıyor.

2014-2016 yılları arasında Change.org’un iş geliştirme yöneticisi olarak çalışan Sierra Jackson, OneZero’yla yaptığı görüşmede, “bana göre, bağış yapma modeli biraz samimiyetsiz. İnsanların paralarının gerçekte nereye gittiğini tam olarak anlayıp anlamadığını bilmiyorum” dedi ve “kullandıkları dildeki ‘Bu kampanyayı kazanmak için destek ol’ veya ‘Farklılık yaratmak için destek ol’ gibi kalıplar, paranın belirli bir amaç için veya gerçekten kanunları değiştirmek için kullanılacağını ima ediyor; ancak bu durum böyle değil.” diye ekledi. Jackson, Change.org’un işletim maliyetleri olduğunu anladığını söylüyor; ancak “Eğer nihai amaç, bu hedeflerin gerçekleşmesine yardımcı olmaksa neden paranın bir kısmı bile bunun için harcanmıyor?” diye soruyor.

Satır aralarını okumakta başarısız olanların bağışlarından faydalanan tek kuruluş Change.org değildi. George Floyd’un öldürülmesinin ardından işletmeler ve bireyler, internet üzerinden kimi zaman nereye bağış yaptıklarını tam olarak bilmeden bağış yapma yarışına girdiler. BuzzFeed News’in bir raporuna göre birçok kişi, kendini Black Lives Matter olarak tanıtan ancak Black Lives Matter hareketiyle ilgisi olmayan bir organizasyon için para topladı.

Eski çalışanlarının yayımladığı açık mektuptan sonra Change.org, Floyd kampanyası için destek olma özelliğini geçici olarak devre dışı bıraktı; ancak özelliği, diğer kampanyalar için açık bıraktı. Change.org’un medya yöneticisi Alaina Curry OneZero’ya konuştu ve “Tüm kampanyalar, ‘promosyonlar açık’ şekilde başlar; çünkü kampanya başlatan herkesin, kampanyayı yeni kitlelere duyurmak için promosyonlara erişebilmesini isteriz” dedi. Curry, kişilerin bağış yapma özelliğini kapatmak isterlerse destek ekibi ile iletişime geçebileceklerini söyledi.

Haziran ayında ölü bulunan bir Black Lives Matter aktivisti Oluwatoyin için, “Toyin Salau için Adalet” (Justice for Oluwatoyin Toyin Salau) kampanyasını imzaladım. Kampanyayı imzaladıktan sonra “kampanyayı gündemde tutmak için, 8 dolar bağış yapmak isteyip istemediğim” soruldu. Açık mektubun yazarları bunu, Change.org’un siyahilerin acısından faydalanmaya devam etmesinin bir örneği olarak görüyorlar.

Açık mektubun yayımlanmasının üzerinden bir hafta geçmeden, 13 Haziran tarihli bir şirket blog gönderisinde Change.org, “bireysel kampanyalar ve Change.org’un ötesine geçen bir hareketi” de içeren, ırk ayrımcılığına karşı kampanyalar için kullanılacak 6 milyon dolarlık bir fon duyurdu. Şirketin ayrıca, sosyal adalet kampanyaları için ayırılan bir sitesi ve bireylerin gerçek anlamda toplum için çalışmalar yapan organizasyonlara bağış yapabilecekleri kaynaklar için bağlantıları var; ancak bazı eski Change.org çalışanlarına göre bu yeterli değil.

Change.org, George Floyd ve Breonna Taylor için adalet söyleminde açılan kampanyalara destekçiler tarafından 9.9 milyon dolar katkıda bulunulduğunu ve bu rakamın, diğer kampanyalarda toplanan destek miktarlarını defalarca katlar boyutta olduğunu açıkladı. 13 Haziran tarihli blog paylaşımında, şirketin bu kampanyalar kapsamında bağışlanan her senti, siyahilerin tarafından öncülük edilen organizasyonlara yatırmak ve etnik adalet arayışı için kullanıldığı belirtildi; ancak blog paylaşımında ölçülü kullanımın arttırılması ya da açık platformun diğer problemlerine yönelik bir açıklama görülmedi. Etnik adalet mücadelesine doğrudan karşı duran kampanyalar ise hala sitede yer almakta.

Jackson, kendisinin hala Change.org çalışanı olduğu 2014 yılında dahi, şirketin bir kimlik krizi içerisinde olduğunu belirtti ve “İnsanları görmek istedikleri değişimi başlatmaya teşvik etmek istediklerini söylüyorlar; ancak ne tür bir değişimin arkasında duruyorlar?” dedi. Jackson’a göre, bu çelişkiyi çözdüklerinde, paranın gittiği yer konusunda daha şeffaf olmaları gerekiyor.

2012’de Bloomberg köşe yazarlarından Jonathan Alter, Change.org ile ilgili, “Site tıpkı Youtube gibi tarafsız bir konumda ve ayda 150’den fazla ülkeden gelen, 10.000 civarı kampanya paylaşıyor. Bunların bazıları Amnesty International ve The Humane Society gibi organizasyonlar tarafından sübvanse ediliyor olmakla beraber birçoğu, lokal problemlere odaklı bireysel çabalardan oluşmakta.” açıklamasında bulunmuştu. Change.org; sponsor organizasyonların, dilekçeyi imzalayan kişilerin e-posta adresleri üzerinden para aktarımını mümkün kılan Sponsorlu Kampanyalar’ı yürürlülükten kaldırdı; ancak Alter’in 2012’de şirket üzerine yazdığı yazıdan bu yana pek çok şey değişti. Bunların en önemlisi belki de açık bir platformun “tarafsız” olmasının ne anlama geldiği.

“Esasen dilekçelerin dünyayı tek başlarına değiştiremeyecekleri aşikârdır.”

Geçtiğimiz hafta Facebook Küresel İşler ve İletişimden Sorumlu Başkan Yardımcısı Nick Clegg, “Her gün bunca içerik paylaşılırken nefret söylemi içeren paylaşımları kaldırmak samanlıkta iğne aramaktan farksız.” sözleri ile şirketi, nefret söylemini durdurma konusunda yetersiz kaldığı suçlamalarına karşı savunmuştu. Facebook gibi Change.org da ölçülü kullanım noktasında sorun yaşıyor. Jackson bu konu ile ilgili, “Ayrılmamdan sonraki süreçte bir miktar çizgi çektiklerinin farkındayım” dedi. “Platformun içinde nefret söylemi ya da benzer söylemleri bulundurmayacaklarını açıkladılar; ancak bunu denetleyecek herhangi bir mekanizmaya sahip değiller ve insanlar bunun için son 8 yıldır uğraşıyorlar.” diye ekledi.

Change.org’dan Curry, şirketin izin vermediği dilekçelerin sitede var olup olmadığını sorduğumda, bana topluluk kurallarını işaret ederek, “Açık ve global bir platform olarak, geniş bir yelpazede birçok görüşe yer veriyoruz. Bunlara pek çok insanın karşısında duracağı argümanlar da dahil.” sözleri ile cevap verdi. Topluluk kurallarına göre şirket, kullanıcıların saldırgan içerikleri rapor etmesine dayanıyor ve “saldırgan bulunan bir içeriğe karşı en etkin mücadelenin, bir karşı kampanya başlatarak benzer düşünen başkalarını harekete geçirmek olduğunu” işaret ediyor.

Curry’ye, Black Lives Matter’ı bir terörist grup ilan eden ve Google’da öne çıkan dilekçe kaldırılmışken birebir aynı olan başka bir dilekçenin neden hala aktif olduğunu soran bir e-posta gönderdim. Birkaç gün sonra e-postama cevap verdiğinde her iki dilekçenin de kaldırıldığını bildirdi.

Yazar ve aktivist Ijeoma Oluo, So You Want to Talk About Race ismli kitabında, “400 yıldır süregelen karmaşık bir sistemi nasıl parçalamamız bekleniyor? Benim cevabım: Her seferinde bir parça ile” sözlerine yer veriyor. Peki, nereden başlamalıyız?

Apaçık ortada olan yol: oy vermek, desteklemek, protesto etmek.

Yavaş ama düşünceli şekilde: okuyarak, podcast dinleyerek, belgesel izleyerek.

Ticari yöntemle: Siyahlara ait işletmelerden alışveriş yaparak, ırkçı işletmelerden mal satın almayarak, Black Lives Matter’ı destekleyici söylemlerde bulunan şirketlerden doğrulama talep ederek. Peki ya Change.org dilekçeleri? Onları imzalamaktan bir zarar gelemez, değil mi? Gerçekten işe yarıyorlar mı?

Kendilerini, “İnternet üzerindeki öfkeyi politik bir güce dönştürmeyi” amaçlayan bir kâr amacı gütmeyen organizasyon olarak nitelendiren Fight for The Future (Gelecek için savaş) grubunun kampanya direktörü Caitlin Seeley George’a göre; “Esasen dilekçelerin dünyayı tek başlarına değiştiremeyecekleri aşikârdır.” Seeley, OneZero ile olan görüşmesinde, “Online dilekçeleri insanları önemli konulara yoğunlaştırmak için bir fırsat olarak görüyoruz ama bunların daha geniş bir stratejinin parçası olarak kullanılmaları gerekiyor.” şeklinde konuştu.

Fight For theFuture, Change.org’dan daha farklı bir yapıda karşımıza çıkıyor. Bu site bir açık platform değil – tüm dilekçeler kendi ekipleri tarafından hazırlanıyor – yani bu noktada site, Change.org’un yaşadığı tarafsızlık kökenli sorunlarla boğuşmak zorunda kalmıyor. Seeley George, organizasyonlarının özellikle dijital dünyada sivil hakların savunulmasını ve teknolojinin insanları baskılamak için değil, özgürleştirmek için kullanıldığını söylüyor. Bunun sebebi dar çeperli bir ekip olarak, Change.org’daki on binlerce dilekçenin karşısında bir avuç konu üzerine amansıca gitmeleri.

Fight for the Future da problemlerden arınmış durumda değil. Wired’ın bir haberine göre organizasyon, Communities Againts Rider Surveillance (CARS) (Sürücü Gözlemine Karşı Gruplar) isminde ortak bisiklet ve scooterların takibine karşı bir koalisyona katılım gösterdi. Bu noktada Fight For the Future, Wired tarafından Uber’in bu grubun kurulmasına yardımcı olduğu ve grubun destekçisi olduğu yönünde bilgilendirildi. Bunun üzerine Fight for the Future, Uber’in kendi iş politikalarının ortaya koydukları çalışmanın karşısında olduğu gerekçesine dayanarak koalisyondan ayrılma kararı aldı.

Seeley George’a göre Fight for the Future dilekçeleri, “Bir şeyleri önemseyen ve karar mekanizmalarına başvurmak gibi daha ciddi eylemlerde bulunmalarını talep edebileceğimiz insanlardan bir ordu oluşturmak” için kullanıyor. Grup, insanların yasa koyucu yetkililerle direkt olarak iletişime geçmesini kolaylaştıran çevrimiçi araçlar geliştirmiş durumda. Pandemi sürecinde mahremiyet haklarının korunması üzerine bir dilekçeyi imzalamamın ardından, yasal kongre üyelerine bir tık ile ulaşmamı sağlayan bir pencere ile karşılaştım. Fight for the Future, aynı zamanda ne söyleyebileceğim konusunda önerilerde de bulundu.

Change.org da site için benzer eylem – odaklı araçlar kullanmaya başladı. Yakın zamanda, Justice for Breonna Taylor (Breonna Taylor için Adalet) dilekçesini imzalayan 9.330.623 kişiye katıldım. İmzaladıktan sonra yasal mecralara ulaşmak isteyip istemediğimi sorgulayan bir ekranla karşılaştım. Kabul ettiğimde ise Change.org; Breonna Taylor’un ölümünden sorumlu memurların, cinayet ile yargılanması konusunda yasal mecraları ikna etmek için kullanabileceğim argümanları gösteren bir sayfaya yönlendirdi. Bu konuyu Curry’e açtığımda bu özelliğin yeni olduğunu doğruladı ve aynı özelliği Justice for Elijah McClain (Elijah McClain için Adalet) dilekçesine de eklediklerini iletti.

Ölçülü bir kullanımın sağlanamamasından kaynaklı; bir yandan maddi kazanç sağlarken diğer yandan da tarafsız kalma çabasındaki Change.org’un, insanların dilekçeleriyle nefreti yaymaması ve yapısal ırkçılığı güçlendirmemesi için daha fazlasını yapması anlamına geliyor. Her şeye rağmen, tarafsız platformun varlığı insanı cezbediyor. Seeley George, kendisine sorulan, daha önce Fight for the Future’ın herhangi bir kişinin kendi dilekçesini paylaşmasına izin verip vermediği sorusuna; “Aslında şu an açık bir platform oluşturmanın ve insanların kendi dilekçelerini oluşturması, kendi kampanyalarını yürütebilmesi için araçlarımızı kullanmalarını sağlamanın yollarını tartışıyoruz.” sözleri ile cevap verdi.

Medium’daki İngilizce orijinalinden Ozan Tüzün ve Senem Tüzün tarafından Kroniko.org için çevrilmiştir.