2 Ocak 2021’den bu yana Boğaziçi Üniversitesi’nde devam eden ‘kayyum rektör’e karşı direniş sebebiyle, yaşananları özetlemek, takip etmek adına bir yazı dizisine başlamıştık. Gündemi hızlı değişen ve sürekli yoğun olan bir ülkede olmamız nedeniyle -bundan kısa bir süre önce yaşanmış olsa da- yaşananları hatırlatmak adına geriden gelen, o günleri hatırlatan bu yazı dizisinde direnişin 2. haftasını özetlerken 15 Ocak’ta Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Serkan ile yaptığımız mülakatı da paylaşmak istedik. Her ne kadar gündem hızlı olsa da bazı temel meseleler gündemdeki geçerliliklerini kaybetmiyorlar. Bu mülakatta, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protestoların nelere karşı olduğunu konuşup, direnişin atmosferini görmeye çalışırken yandaş ve hatta bazı ana akım medya kuruluşlarının ilk günden beri öğrencileri terörist ilan etme çabalarının üniversite içinde bir karşılığı olmadığını da öğrenmiş olduk.
‘Antidemokratik yolla gelen hiçbir kişiyi rektör olarak kabul etmeyeceğiz ve etmiyoruz.’
İstersen klasik bir soruyla başlayalım, neden rektörlük atamasına karşısınız?
Her şeyden önce demokratik bir şekilde değil de atama usulüyle gelmesinden dolayı. Üniversitenin bileşenlerine danışılmadan atanmasından dolayı karşıyız. Öncelikle ilkesel olarak karşıyız; fakat Melih Bulu’nun kişiliğini öğrendikten sonra kendisine de karşıyız artık. Tabii yine altını çizeyim; karşı olmamızdaki asıl sebep, seçim yapılmadan bir gece KHK’siyle adeta bir paraşütle koltuğa inmiş olmasıdır. Bu atama sonrası, Melih Bulu hakkında birçok iddiayı da inceleme fırsatı bulduk, kendisinin intihal yaptığını rahatlıkla görebiliyoruz. Bunun yanı sıra her ne kadar ‘ben de Boğaziçiliyim, buranın kültüründe eleştirmek ve diyalog var’ dese de kendisine yöneltilen suçlamaları sektirerek hiç olmamış gibi davranması da oldukça manidar! Bunun yanı sıra kendisine iletilen talepleri de umursamamakta. Talepleri göz ardı edip bütün bu tepkileri gülerek ve alkışlayarak gayriciddi şekilde karşıladı ve dünyanın hiçbir yerinde akademisyenler tarafından seçilerek iş başına gelen rektör olmadığını söyledi. Bunun yalan olduğu gün gibi ortadadır. İsteyen, önde gelen üniversitelerin rektörlerinin nasıl seçildiği hakkında resmi sitelerine başvurarak araştırma yapabilir. Aslında dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki gibi sadece bir kişi tarafından rektör tayin etme söz konusu değil. Üniversite bileşenlerine danışılarak rektörler belirleniyor.
Özetle, öyle değil ama Melih Bulu mükemmel bir akademisyen dahi olsaydı biz rektör olarak atanmasına karşı çıkardık. Antidemokratik yolla gelen hiçbir kişiyi rektör olarak kabul etmeyeceğiz ve etmiyoruz.
(Hatta kendisine karşı yöneltilen ‘utanman yok mu’ sorusu oldukça ses getirdi.)
‘Kolektif bir hareket.’
Peki, nasıl bir dayanışma içindesiniz, mücadelenizi nasıl yürütüyorsunuz?
Öğrencilerin gönüllü olarak inisiyatif aldığı, hiyerarşik olmayan kolektif bir hareket. Bu mücadele tabii ki belirli etik ilkelere bağlı kalarak devam ediyor; dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapmamak, çevreye zarar vermemek ve şiddete başvurmamak bunların en temelleri. Bu temel prensiplerin etrafında öğrencilerin, mezunların, emekçilerin ve hocaların birlikte sürdürdüğü bir mücadeleden bahsediyoruz.
‘Problem sadece Boğaziçi’nin değil tüm akademinin!’
Bu dayanışmaya okuldaki öğrencilerden ve okul dışı öğrencilerden katılım nasıl?
Şöyle söyleyeyim, şu andaki direnişe katılan insanların (öğrencileri kast ediyor) çoğunun hayatında katıldığı ilk protesto olduğunu tahmin ediyorum, protestolara katılan tanıdığım kişilere baktığımda bu sonuca varıyorum. Apolitik dediğim, asla gelmez dediğim insanların geldiğini gördüm. Bu insanların politize olduğunu gördüm. Bu yüzden, neredeyse herkesin okuldaki protestolara ya fiziksel ya da eğer şehir dışındaysa uzaktan olabildiğince destek verdiğini söylemek yanlış olmaz.
Diğer üniversitelerden, mesela Galatasaray ve İstanbul Üniversitelerinden, birçok arkadaşımız destek olmak amacıyla ilk gün bizimleydi; çünkü problem sadece Boğaziçi Üniversitesi’nin problemi değil bütün üniversitelerin ve akademinin problemi, başka bir deyişle problem akademik özgürlüğün tehdit altında olmasıdır ve öğrenciler de bu bilinçle hareket ediyorlar.
Problem sadece Boğaziçi’nin değil, tüm akademinin sorunu!
‘Kısaca biz öğrenciyiz.’
Yandaş ya da ana akım medyada sizi ya toptan terörist olarak ilan eden, ya da içlerinde teröristler var söylemleri var, bunu nasıl yorumlarsın, siz terörist misiniz?
O kadar farklı şekillerde hakaret edildi ki bunları takip etmek gerçekten çok zor. Bir ara ‘elitist’ denildi, sonra herhâlde bunu yakıştıramadılar ’terörist’ denildi. Protestolar esnasında iktidardan herhangi bir yetkili gelip öğrencilerle konuşmadı, taleplerini dinlemedi. Yandaş medyada da öğrencilerin isteklerine kulak vermek gibi bir çaba olmadı. Bunun yerine medya aracılığıyla kriminalize etme yoluna gittiler, toptan herkesi terörist ilan etmek de bunun bir parçası. Bu olayların çıkış noktası pazartesi günü yapılan ilk protestodaki görüntüler. Ben oradaki insanları tek tek tanımıyorum, böyle bir şey zaten mümkün de değil bu tür kitlesel protestolarda; ancak bildiğim bir şey var, o da o esnada orada olanların öğrenci olmasıdır. Başka okullardan ya da Boğaziçi’nden olmaları önemli bir ayrıntı değildir. Silah taşımayan, kesici-delici alet taşımayan -ki üzerlerinde bulunsa zaten direkt yaptırım uygulanırdı.- anayasal haklarını kullanan öğrenciler. Bu öğrencilere gözaltında işkence yapılması, zorla çıplak arama yapılması, evlerine duvarları kırılarak girilmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Dışarıdan bakan birinin çok net bir şekilde görebileceği bir durumla karşı karşıyayız, yani bazı öğrencileri terörize edip marjinalleştirmeye çalışıp protestolardaki talepleri haksız bir zemine itme gayreti mevcut. Bu insanlar belli örgütlere mensup söylemi de üniversite içinde kabul görmedi çünkü öyleyse bunu belgeyle ispatlamanız gerekir. Bildiğimiz kadarıyla da gözaltına alınanlardan hiç kimseye böyle bir örgüt üyesi olma suçlaması yapılamadı.
Kısacası biz öğrenciyiz.
‘Türkiye’de son dört beş yıldaki en büyük öğrenci hareketi.’
Son olarak, eklemek istediğin bir kısım var mı?
Benim eklemek istediğim kısım, herhâlde Türkiye’de son dört beş yıldaki en büyük öğrenci hareketine tanıklık ediyoruz. Olaylar belki ana akım medyada sadece bir grup Boğaziçi öğrencisinin protestosu olarak görülüyor olabilir fakat bu protestoların hem Boğaziçi öğrencisi üzerinde derin bir etkisi olduğunu -bunu çok yakın çevremden de görebiliyorum- daha önce dersinden başka bir konuyla ilgilenmeyen insanların da artık politize olduğunu, memlekette böyle problemler de varmış dediğine şahitlik ediyorum. Bence bunun etkileri ileride çok daha net bir şekilde görülecek.
Kapak fotoğrafı: AFP