Skip to main content

Aslanlar kendi tarihlerini yazamadıkları sürece, avcılar onların tarihini yazmaya devam edeceklerdir.

 İngiliz Marksist tarihçilerin ortaya koyduğu history from below[i] akımı, Afrika atasözlerinden olduğu düşünülen bu anonim sözden daha net nasıl açıklanabilir bilemiyorum. Marksist tarih yazıcısı olan E. P. Thompson, alanda sosyal tarihin kurucularından da sayılır ve kendisi, Ayak Bacak Fabrikası (ABF)[ii] oyununu okuduğumda aklıma ilk gelen isimlerden oldu. Böylelikle de bu anlayışın bir kez daha ne kadar değerli olduğunu hatırlattı bana. Nasıl ki onlar tarih yazımında sesi duyulmamışların sesini duyurmaya çalışıp ezilmişlerin, kenara itilmişlerin hikâyelerini paylaşmaya çalıştılarsa ABF oyunu da benzer bir zihniyeti tiyatro metnine ve sahnesine taşıyarak toplumun ezilenlerinin, öteye itilmişlerinin, sömürülenlerinin ve aşağıda kalmışlarının hikâyelerini sunarak belki de toplumu aşağıdan kurma çabasına bir destek sunuyor. İki yazılık bu dizinin ilk kısmında önce kısaca oyunun yazıldığı bağlama ve döneme değinecek, sonrasında oyunun temsil ettiği tiyatro biçimi olan epik tiyatro ve toplumcu gerçekçi anlayıştan bahsedeceğim. İkinci kısımda ise oyun üzerinde yakın okuma yaparak epik tiyatro biçiminin ve toplumcu gerçekçi anlayışın izlerini sunmaya çalışacağım.

 

1960larla Pratiklerin Söyleme ya da Teoriye Yansıması

 60lar denince akla gelen ilk konulardan birisi 27 Mayıs darbesinden sonra oluşturulmuş olan 61 Anayasası olsa gerek. Bu anayasanın Türkiye Devleti’nin sahip olmuş olduğu en ‘özgürlükçü’ anayasa olduğu yıllardır yazıla ve konuşulagelmektedir. Sansürün azalması ve grev hakkının tanınması gibi yenilikler toplumun yaşam biçimini de etkilemeye başlar. Bu gelenlerin yanı sıra daha önce 50lerde dış borçlanma ile hızlanan patronlaşma süreci, kent çeperlerindeki yaşamın her alanında kendisini göstermeye başlamıştır. Fabrikalardaki ağır koşullarda sermaye sahiplerinin altında ezilen, çoğunluğu şehre yeni göçmüş kitlelerin yaşam alanları olarak gecekondu alanları ortaya çıkmış, bu emekçiler zorlu ve ağır yaşam koşulları altında yaşamlarını sürdürmek durumunda kalmışlardır. Bu bağlamda edebiyatın genelinde olduğu gibi tiyatroda da toplumsal konulara değinme arzusu kendisini göstermektedir. Bu durumu Erkal Umut şöyle açıklıyor:

“Ağırlaşan yaşam koşulları karşısında ve hak arama mücadelesi içerisinde toplumsal konulara olan ilgi tiyatro alanında da karşılığını bulacaktır bu yıllarda. Tiyatro, geniş kesimler için salt bir eğlence yeri olmaktan çıkıp, toplumsal meselelerin deşildiği, nedenleri üzerine kafa yorulduğu bir alan olacaktır; ilerici- devrimci topluluklar, farklı sahneleme yöntemleri üzerine araştırmalara, çalışmalara da yöneleceklerdir bu yıllarda.” (Umut, 5)

Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) tarafından sahnelenen oyunun dönemi için rekor sayılacak seyirci kitlesine ulaşması da dönem hakkında bizlere bilgi verebilir (Sılay, 71). Umut, ayrıca dönemin tiyatro kuruluşlarından da bahsederek Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Devrim İçin Hareket Tiyatrosu (DİHT) gibi toplulukları, sadece emekçileri salonlara çeken değil, gecekondulara ve mahallelere giderek oyunlarını sergilemiş ilerici devrimci tiyatro toplulukları olarak tanımlamaktadır (Umut, 6).

Yukarıda çok kısaca dönem koşullarına değinmeye çalıştım. İşte Sermet Çağan da bu bahsettiğim dönemde ABF’sini yazıyor ve AST’de defalarca sahneleniyor. Edebiyata dair kendi düşüncesini ise bir röportajda şöyle dile getirdiğinden bahsediyor E. Umut:

“Amaç ortada. Yıllardır süslü masa başlarında, zengin içki sofralarında, evcilik oyunu türünden düzenlenen açık oturumlarda şatafatlı, tumturaklı sözcüklerle edebiyatını yaptığımız tiyatroyu halka götürmek. Evet, tiyatroyu halka götürmek. Hem de salt tiyatro olarak. Başaracak mıyız bu işi, başaramayacak mıyız? İşi hamasi meydan söylemine dökmeden, eyleme bırakalım.” (Umut, 8)

Çağan da E. P. Thompson’la benzer şekilde teoride kalmak yerine eylemliliğin altını çiziyor bu açıklamasında. Bu noktada tiyatroyu aslanların tarihini yazacak araçlardan olan kalem gibi de düşünebiliriz.

Epik Tiyatro: Sahnede Bir Hikâye Anlatılıyor Baksana!

 Özdemir Nutku’ya göre tiyatroda epik, epizotlarla kurulmuş, büyük çerçevede anlatılan bir hikayesi olan; ama her epizodun kendi başına bir bütünlüğü ve akışı olan, olaylardan karaktere gidilen bir kurgu biçimidir (Nutku, 110). Sanat eserinin alımlanma biçimini değiştiren, sınıfla doğanın ilişkisini açıklamaya çalışan bir yöntemden de söz edebiliriz. Brecht’e göre her çağ kendi sanat anlayışını üretir; dolayısıyla çağ değiştikçe insanların eğlence ve haz anlayışı da değişir. Yani bilim çağındaysak sanat da bilim de insanların yaşamlarını kolaylaştıran rolü üstlenmelidir. Başka bir deyişle her ikisinin de insana hizmet ve yardım etmesi gerektiğinin altını çizer.

Nutku, tiyatronun epik biçiminde anlatıya başvurulduğunun, seyirciye gözlemciymiş gibi yaklaşıldığının; çünkü seyircinin kararlar vermesi gerektiğinin, seyircinin bilince götürülme sürecinin olduğunun, sonuçtan çok sürecin önemli olduğunun (yani klasik Aristocu tiyatrodaki sonuç odaklı bir alımlama biçiminden sürece dikkat çeken bir alımlama arzusu) altını çizer; dolayısıyla temel mesele her şeyin değiştirilebilirliğinin olmasıdır diyebiliriz (Nutku, 112, 113). Hatta bu noktada kaderci anlayışa karşı olduğunu da söyleyebiliriz. Nutku, makalesinde bu durumu diyalektik bir arka planla açıklamaktadır. Verdiği elma örneği ise duruma somutluk katar: Elmayı sadece fiziksel betimlemelerle ve güncel haliyle ele almak yerine onun evrim sürecini yani değişim süreciyle birlikte ele almamız gerektiğini bizlere anlatır diyalektik görüşe göre (Nutku, 121).

Epik tiyatroda oyunun başında ‘bu anlatılacak olan hikâye…’ gibi söylemler artık yetmez diyebiliriz; oyunun her yerinde bu durumu seyircinin gözüne sokmak gerekir. Yani artık seyircide oluşagelmiş bir gerçeklik algısı yerine, dördüncü duvar diye tanımlanan, seyirciyle sahne arasındaki duvarın yıkıldığı, izlenilenin oyun olduğunun farkında olduran bir anlayışla karşı karşıya oluruz. Bu durumda seyirci artık gözlemci konumuna gelmektedir. Oyuncu ile seyirci arasında yıkılan duvarla oluşan yeni bir mesafe var diye de yorumlayabiliriz belki. Bir yandan da “Neden oldu?” sorusu önem kazanmaktadır. Yani epik tiyatro anlatırken mağdur veya kahramanla duygusal bir bağ kurmak yerine sadece anlatır konumdadır.

Dekorda ise yabancılaştırmaya hizmet edecek bir anlayıştan bahsedilebilir. Yeterli imayı ve dokundurmayı sağlayacak kadar ‘faydalı’ bir sahne ile temsil edilebilir oyun. Epik tiyatroda müzik, teatralliği besleyen değil onun bittiği yerleri keskinleştiren bir araç haline gelir. Kaderciliği ve özcülüğü reddettiği için karşımızda nedensiz iyiler ve nedensiz kötüler yoktur; dolayısıyla kahramanlar yerine kendi seçimleriyle, yaşadıklarıyla yapılandırılmış karakterler vardır artık tiyatroda. W. Benjamin, epik tiyatronun hammaddesi olarak “gestus”u tanımlıyor. Hareket biçimi, kılık kıyafet tercihleri ve yaptığımız seçimleri gestus olarak tanımlayabiliriz. Bu noktada Brecht’in insanların bedenlerinin biçimi de ait oldukları sınıf tarafından biçimlenmiştir söylemini hatırlamak gerekir. Bu durum oyun sahnelenirken eleştiri yapma olanaklarını çeşitlendirebilecektir. Bunun yanında zannımca, ironi ve mizah noktasında da yardımcı olacaktır. Mizah dediğimiz olay ironik bilinçten, yani çatışmadan ve çelişkili durumlardan doğar diyebiliriz: Mantığını ve gerçekliğini kaybetmiş şeylere güleriz yani. Epik tiyatro da bu çelişkili hallerden oldukça yararlanmaktadır.

Sermet Çağan’ın Ayak Bacak Fabrikası oyununda da epik tiyatro özelliklerini bolca görmekteyiz. Dizinin ikinci yazısında amacım, bu özellikleri metinden örneklendirerek açıklamaya çalışmak olacak. Bunun yanı sıra eserin toplumcu gerçekçi bir oyun olduğunun da şimdiden altını çizmek lazım çünkü oyun içinde sorunların nasıl çözüleceğini, anlatıcı bizzat seyirciye aktarma çabasında.

[i] Tabandan/Aşağıdan Tarih Yazımı olarak Türkçeleştirilmiştir.

[ii] Çağan, Sermet, Ayak Bacak Fabrikası, İzlem Yayınları, 1965.

Tabandan/Aşağıdan Tarih Yazımı olarak Türkçeleştirilmiştir.

Kaynakça

Çağan, Sermet, Ayak Bacak Fabrikası, İzlem Yayınları, 1965.

Kaye, Harvey J., İngiliz Marksist Tarihçiler, çev. Arife Köse, İletişim Yayınları, 2009. s. 9-53, 219-281.

Kocabay, Hasibe Kalkan. “Belgesel Tiyatro Nedir?” Gerçek(lik)le Yüzleşmek- Belgesel Tiyatro ve Politik Tiyatro Geleneği, İstanbul: Papirüs Yayınları, 2003.

Nutku, Özdemir. B. Brecht ve Epik Tiyatro.

Sılay, Nalan. “Yaşamı Sanatı ve Sanat Anlayışı ile Sermet Çağan”, Miyos Boyut Yayınları, İstanbul.

Thompson, Edward Paul. The Making of the English Working Class, Penguin, 1968.

Umut, Erkal. “Ayak Bacak Fabrikası ile At Gözü ya da Fink Ekmeği ile Kör Atlar”, Mimesis, Nisan 2019.