Skip to main content

Nesiller arasındaki çatışma, bu aralar sıkça karşımıza çıkıyor. Farklı ülkelerde süregelen politikalar, 1940- 1960ların ortaları arasında doğanların (İng: baby boomers) ve Y kuşağının, bunların çocukları ve torunlarının (1980lerin başları ile 1990ların sonları arasında doğanlar), karşıt görüşleri ile şekilleniyor. Boomerlar daha zengin ve muhafazakârlar, ev fiyatlarının düşüşü konusunda endişeliler; Y kuşağı ise sosyal anlamda liberal ve bir noktada mülk kademesinde yükselmek için çabalıyor. Bu ikisinin arasındaki X kuşağı ise bazen kendini gösterme fırsatı buluyor. En genç kuşak olan Z kuşağı neredeyse tamamen görmezden geliniyor.

Bunun bir sebebi hala çok genç olmaları: Z kuşağı 1990ların ortaları ile 2000lerin sonları arasında doğdu; dolayısı ile bu kuşaktakilerin çoğu henüz 18 yaşının altında. Bu, diğer kuşaklardan farklı olarak, henüz oy kullanamadıkları için politik görüşlerinin sıklıkla analiz edilmemesi anlamına geliyor. Ayrıca, genellikle Z kuşağının Y kuşağına çok benzediği ve bu iki kuşağı ayrı ayrı değerlendirmenin gereksiz olduğu varsayılıyor; ancak bu bir hata; bu yazıda göreceğimiz gibi: Z kuşağı kendine özgü, farklı ve göz ardı edilemez bir kuşak.

1. Dijital yerliler

Y kuşağı ile Z kuşağını ayırmaya yardımcı olabilecek 2 temel soru var; ilki bu sesi tanıyıp tanımadıkları (ikinciye birazdan geçeceğiz). Z kuşağı hiçbir zaman çevirmeli ağ veya tuğla gibi telefonlarla uğraşmak zorunda kalmadı. Dünyanın herhangi bir yerindeki biriyle anında konuşabileceklerini bilerek ve muhtelif sosyal medya ağlarını kullanarak büyümekteler; bunu doğduklarından beri yapıyorlar. Bu nesil için, ebeveynleri ve abla-ağabeyleri için bir lüks olan elektronik cihazlar modern dünyaya ayak uydurmak için her zaman bir ihtiyaçtı. Bu teknoloji olanağı bazen bütün bir kuşağı tanımlamak için de kullanıldı; Z kuşağının yanı sıra bu kuşağa neo-dijital yerliler de denildi. Bu konuda kendileri ve kendilerinden büyükler arasındaki fark oldukça aşikâr. Kendilerinden önceki tüm nesiller analogdan dijitale geçişi gördü –müzik dinleme konusunu örnek verirsek; ortalama bir Y kuşağı üyesi radyodan şarkı kaydettiğini, sonrasında CD yazdığını, sonrasında ise bir telefondan diğerine bluetooth ile şarkı gönderdiğini hatırlar. Z kuşağı için müzik her zaman dijital olarak tüketilen ve paylaşılan bir şey olmuştur. Bu, haritalardan parti davetlerine kadar birçok şey için geçerlidir. 20. yüzyılın sıra dışı teknolojik yenilikleri ilk kez Z kuşağı için hayatın normal bir parçası oldu. Onlar da yetişkinliklerinde, baby boomer, X kuşağı ve Y kuşağının tecrübe edindiği gibi, teknolojide benzer şekilde büyük değişiklikler görecekler, fakat önceki tecrübeleri sayesinde Z kuşağı bunlara daha iyi uyum sağlayabilecek.

2.Yaşadıkları dünyada hiçbir zaman güvende hissetmediler

Y kuşağı ve Z kuşağını ayıran ikinci soru ise 11 Eylül’ü hatırlayıp hatırlamadıkları. Bu olay, Z kuşağının yaşça en büyük üyelerinin hatırlayamayacakları kadar küçük yaşlarındayken gerçekleşti; çoğu için ise bu, onlar doğmadan önce yaşanmış tarihi bir olay. Batı ülkelerinde yaşanan bu denli büyük çapta bir uluslararası terörizm onlar için yeni bir olgu değil; alışık oldukları bir şey. Bu, Z kuşağının inanışlarındaki bazı belirgin tezatlıkları anlamayı kolaylaştırıyor; dünyanın her yerinde yaşamaya ve çalışmaya istekliler; fakat terörizm, aşırılıkçılık, çatışma, savaş gibi olası durumlara yönelik büyük bir kaygı ve korku duyuyorlar. Ne olursa olsun bu Z kuşağına göre çelişkili bir durum değil – endişeli olsalar dahi veya terörizm korkutucu olsa da, bununla yaşamak istisna değil, bir norm ve memleketlerinde veya yurtdışında bununla karşılaşma olasılıklarının aynı olduğunu düşünüyorlar.

Fakat Z kuşağının güvende hissetmesine engel olan şey yalnızca küresel terör değil. 2007 ekonomik krizi ve krizin yol açtığı resesyon esnasında veya bunların hemen öncesinde doğdular. Bu kuşağın şanssız üyeleri için ilk anıları büyük ihtimalle el konulan evler, işini kaybeden aile üyeleri ve büyük çapta, uluslararası bir finansal kargaşanın diğer ibareleridir. Bu, refah dönemlerinde doğan ve genel olarak ilk gençlik zamanlarına kadar ekonomik sıkıntılarla ve sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalmayan boomer ve Y kuşağının tam tersidir. Z kuşağının, idareli ve ihtiyatlı olma konusunda kendisinden önceki nesillere kıyasla daha fazla itibarı olmasına şaşırmamak gerekir.

3. Kabulleniciler

Z kuşağı üyeleri küçük birer çocukken dünya yalnızca daha korkutucu bir yer olmadı, aynı zamanda daha kabullenici oldu. En bariz örnek eşcinsellerin insan hakları: Birleşik Krallık’taki X ve Y kuşağı bireyler 28. Paragraf’ın (okullarda homoseksüelliğin tanıtılması ve bilfiil tartışılmasını yasaklayan bir yönetmeliğin bölümü) yürürlükten kaldırılması için verilen mücadeleyi hatırlarken Z kuşağı için bu çok geçmişte kalmış bir olaydır. Y kuşağı ülkeden ülkeye aynı cinsiyetten olan bireylerin evlenebilmeye başlamasını kutlarken ayrıca yaşça daha büyük nesillerin görüşleri yavaşça ve istikrarlı bir şekilde bu haklar lehine değişirken, Z kuşağının bunun oldukça fazla yerde henüz yasal olmamasına şaşırma ihtimali daha yüksektir.

Farklılıklara karşı hoşgörü, her daim Z kuşağının olağan bir özelliği olmuştur – politik görüşleri değişkenlik gösterse ve ekonomik anlama muhafazakâr olmaya meyilli olsalar da sosyal liberalliğin olması gereken olduğunu düşünmekteler ve aksini düşünecek birileri olma ihtimali onları dehşete düşürecektir. Bu, bir bakıma X kuşağının çok farklı bir nesil olması, ebeveynlerinin ucuz uçuşlar ve internet aracılığı ile dünyanın her yerinden insanlarla tanışmış olması ve sonuç olarak melez olma ve büyüklerine kıyasla bir tane daha uyrukları olma olasılığının daha yüksek olması ile açıklanabilir. Ayrıca, transeksüel olan ve bunu gizlemeyen bireylerle –ve kendi yaşıtlarıyla- tanışma ihtimalleri daha yüksektir.

4. Sağlık konusunda bilinçliler

Beslenme algımız bir kişinin günde ne kadar meyve ve sebze yemesi gerektiğini bilmekten, sağlığımıza zarar verenin çok fazla yağdan ziyade çok fazla şeker olduğunu anlamaya kadar ilerledi. Önceki nesiller birçok kötü yeme alışkanlığıyla yetişmişti: 1940lar-1960lar arasında doğan neslin tükettiği İngiliz kahvaltısı, X kuşağının uyguladığı yo-yo diyeti ve Y kuşağının tükettiği bol şekerli frappuccino’lar. Bu nesillerin tamamı büyürken kötü yeme alışkanlıkları edindi (sıklıkla o dönem mükemmel bir gıda tavsiyesi olarak görülenlerden kaynaklı). Beslenme kusursuz bir bilim olmasa da kesinlikle çok gelişti ve günde en az 5 porsiyon meyve ve sebze yiyerek (Ç.N.: bkz: 5 A Day) büyüyen ve büyüklerinin beslenme çantalarında bulunan çikolata ve cipslerin yerini atıştırmalık kuruyemiş ve meyvelerin aldığı Z kuşağı bunun faydasını gördü.

Ve Z kuşağı ergenliğe ulaştığında bu sağlıklı yaklaşımı sürdürdü. Sigaraya başlama konusunda önceki nesillere göre daha az hevesliler ve nesillerinin çok büyük bir kısmı hiç alkol tüketmiyor, hatta kararında dahi içmiyor. Bunun bir nedeni Z kuşağının önceki nesillere kıyasla internette daha kolay sosyalleşebilmesi ve dolayısı ile partilerde vs daha az vakit geçirmesi; ancak bir neden de kesinlikle yaşça büyük nesilleri kötü alışkanlıklarını bırakmaya teşvik eden ve yıllardır süregelen kamu sağlığı kampanyalarının Z kuşağını iyi alışkanlıklar edinmeye yöneltmiş olması.

5. Mahremiyetlerine önem veriyorlar

Politikacıların pek de akıllıca olmayan forum yorumları, blog gönderileri ve Facebook tartışmalarının yakalanması, önceki nesillerin dijital mahremiyetlerini kötü yöneterek sıklıkla dikkatsiz davrandığını göstermektedir – internette hiçbir şeyin gerçekten ortadan kaybolmadığını ve sosyal medyada bir şey söylemenin bir arkadaşın kulağına fısıldamaktan ziyade şehrin ortasında bağırarak ilan etmek gibi olduğunu unutuyorlar. Bu, çevrimiçi mecrada “herkese açık” ve “özel” kavramları arasındaki çizgiyi çok iyi anlayarak büyüyen ve dolayısı ile mahremiyetlerini dikkatle koruyan Z kuşağı için bir tehlike değil. Z kuşağının; Facebook’la çok az ilgilenmesinin, etkileşimlerinde kolaylıkla en yakın arkadaşları ile sınırlı tutabilecekleri sosyal medya platformlarını tercih etmelerinin veya Instagram’da olduğu gibi daha geniş bir kitleye yönelik gönderiler paylaştıkları platformlarda olabildiğince dikkatli, düzenli bir imaj çizmelerinin bir nedeni.

Tabii ki bahsedilenler Z kuşağının her durumda mahremiyeti konusunda bilinçli olduğu anlamına gelmiyor. Sonuç olarak sevdikleri markaların pazarlama iletişimlerini kendi özel isteklerine göre ayarlayabilmek için kendilerine ait kapsamlı bilgilerin toplandığı bir dünyada büyümekteler. Buradaki fark, önceki nesillerin aksine Z kuşağının bunu mahremiyetlerine aykırı olarak değil, iyi müşteri deneyimi sunmayı hedefleyen her markadan beklenilecek bir pazarlama tekniği olarak görmesi. Bu bir çelişki değil: Z kuşağı iletişimlerini gizli tutmak istiyor, tüketim tercihlerini değil. Hatta, yeterli derecede kişiselleştirilmiş deneyim sunmayan markaları kullanmıyorlar.

6. Girişimciler ve geleceğe dair beklentileri konusunda endişeliler

Z kuşağı kendisini her zaman finansal anlamda güvende hissedemediği bir dünyada büyüyor ve bunu gelecek kariyerlerini planlarken de hesaba katıyor. Y kuşağı büyük hayaller kurmak, yaratıcı ve heyecan verici kariyerlerde (bu kariyerlere erişmek için kararlılıktan daha fazlası gerektiğinde yaşanan hayal kırıklığı ile birlikte) başarı ve refahı bulmak için teşvik edilmişken, Z kuşağı daha gerçekçi. Girişimci olmayı, kendi işlerini kurmayı ve hiçbir zaman bir patrona hesap vermemeyi hayal ediyorlar. İnternetin tüm kaynakları ellerinin altında ve kendi işlerini idare etmenin çok çalışmalarını gerektireceğini biliyorlar; fakat buna hazırlar çünkü bunu öncelikleri olan finansal güvence için bir rota olarak görüyorlar. Hedefleri iyimser ama imkânsız değil: 30 yaşından önce milyarder olmanın hayalini kurmuyorlar ama borçsuz bir şekilde mezun olabilmek için bir uygulama geliştirmeyi hayal ediyorlar.

Y kuşağı, ebeveynlerinin yararlandığı uygun fiyatlarda ev alma ve her şeyden önce çoğunluğu finanse edilmiş üniversite eğitimi gibi finansal katkıları bir anda kaybederek erişkinliğe ulaştı; Z kuşağı ise her şeyin çok da iyi olmayacağını bilerek büyüyor ve planlarını buna göre yaptılar. Bu, yalnızca girişimci yaklaşımlarına değil boş umutlar peşinde koşmaktansa iyi maaş alabilecekleri bir kariyere öncelik verme eğilimlerine yansıdı.

7.  Çocukluk ve yetişkinlik arasındaki farkı değiştiriyorlar

Çocukluk ve yetişkinlik arasındaki çizgi son yüzyılda fazlasıyla değişti. Yüz yıl önce, Birinci Dünya Savaşı sırasında, dünya savaşmak için yeterince büyük (en azından yaşı hakkında yalan söylemeyenler) ama oy vermek için küçük yaşta olan erkeklerin savaşa gönderildiğini gördü; o dönem oy verme yaşı 21 olarak belirlemişti. 20. yüzyılın ilk yarısında ilk çocuğunu ergenlik yıllarında doğuran kadınların sayısı sürekli arttı ve 1952’de en üst seviyeye ulaştı; beş kadından biri ilk çocuğunu 20 yaşından önce doğuruyordu. O dönemde, okuldan ayrılma yaşı ve dolayısı ile kişilerin tam zamanlı çalışabilmek için yeterli olgunluğa eriştiği yaş yalnızca 14’tü. Çocuktan ayrı ve farklı olarak bir ‘ergen’ olma kavramı yeni oluşmuştu.

Çocukluk ve yetişkinlik arasındaki çizgi, tıpkı 1950lerdeki büyükleri gibi, Z kuşağı için de belirsiz; ancak farklı bir biçimde. Z kuşağı en az 18 yaşına gelinceye dek eğitimi bırakmayacak ve büyük bir çoğunluğu sonrasında üniversiteye gidecek. Z kuşağında ergenlik döneminde doğum yapan kız çocuklarının sayısı son yüz yıla göre daha düşük olma eğiliminde ve güvensiz hissettikleri bir dünyada büyüdüklerinden önceki nesillerin yaptığı gibi tek başına dolaşma özgürlüğünün tadını çıkarmaya daha az meyilliler. Ayrıca da bir araba alma veya kullanmayı öğrenme ihtimali de daha düşük. Öte yandan, Z kuşağının internet ve mahremiyet farkındalığı, ilk ergenlik dönemlerinde dahi ne söyledikleri ve nasıl ifade ettikleri üzerine düşündüklerini ve hatta internette kendi kişisel markalarını yaratmaya çalıştıklarını gösteriyor. Z kuşağı bunu kendinden önceki bazı nesillere kıyasla daha zor bulsa da kendi kimliklerine yönelik güçlü algıları ve başarma konusundaki kararlılıkları onlara yardımcı olacaktır.

Oxford Royal Academy’de yayımlanan İngilizce orijinalinden Senem Tüzün tarafından Kroniko.org için çevrilmiştir