Skip to main content

Türkiye’de kökleri daha eskilere gitse de özellikle 60’lı yıllarda güçlenen sınıf hareketi, bir sonraki on yılın siyasi atmosferine damgasını vuracaktı. On yılın hemen başında, 15-16 Haziran 1970 tarihlerinde yaşanan büyük işçi direnişinde ise sınıf hareketinin öğrenci-gençlik hareketiyle birleşmesinin toplumsal mücadeleye nasıl büyük bir atılım imkânı vereceği deneyimlendi. Gelişmekte olan toplumsal mücadele, beraberinde sadece sağ siyasetin “anti-komünizm” etrafında daha sıkı kenetlenmesini getirmedi. Aynı zamanda, bu dinamikten güç de alan CHP, o yıllarda temsil ettiği “ortanın solu” çizgisinin komünizm tehlikesine karşı en doğru bariyer olduğunu sürekli vurgulamak ihtiyacı hissetti. Sınıf hareketinin merkezde yer aldığı sol siyasetin, popülist çizgiden sosyalist-devrimci çizgiye kadar geniş bir yelpazede toplumsal yaşama etki ettiği 70’li yıllarda, bu etkinin müzik alanında da yansımasını bulmaması imkansızdı. Müziğindeki gelişimde bu etkinin güçlü izlerini takip edebileceğimiz Cem Karaca’nın 70’li yıllara damga vuran çalışmaları arasında yer alan “Yoksulluk Kader Olamaz” albümü ise bu yansımaların özgün bir örneği.

Türkiye’de sanayileşme adımlarına eşdeğer bir hızla fabrika bacaları yükselirken, 60’lı yıllarda belli başlı şehirlerin nüfuslarında da hızlı bir artış yaşanıyordu. Bir yandan artışa paralel bir şekilde kent yaşamının önemli bir parçasına dönüşen gecekondulaşma, diğer yandan gelişen orta sınıfı konformizmden koparan toplumsal süreçlerin öğrenci-gençlik hareketinin dinamizmiyle buluşması, kentlerdeki yeni ve renkli bir gerçekliğin göstergeleriydi. Bu gerçeklik aynı zamanda, emek sömürüsünün tarımdaki ağırlığıyla kırsal kesimde yoğunlaşan sorunlara da omuz verecek bir güce ulaşmaya başlamıştı.

Bu gücün yükselişinin önüne geçilmesine yönelik hamleler 60’lı yıllar boyunca sürekli ve gitgide daha örgütlü hale gelen direnişlerle karşılaşıyordu. “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi geçiyor” düşüncesiyle gelişmeleri takip eden hâkim sınıfların endişesi, 15-16 Haziran 1970 tarihlerinde tam anlamıyla katmerlenmişti. İstanbul sokaklarını zapt eden ve öğrenci-gençlik hareketinin desteğini de yanında bulan işçiler, geride bırakılan on yılın içerisinde mücadeleyle kazanılan hakların geri alınma girişimlerine karşı kitlesel bir şekilde korku duvarını aşmıştı.

Bu direnişi uzun soluklu ve kapsamlı bir çalışmanın odağına alan Zafer Aydın, yakın bir zamanda hacimli bir kitapla okuyucularının karşısına çıktı. “İşçilerin Haziranı – 15-16 Haziran 1970” adlı bu kitapta, 60’lı yılların toplumsal mücadele çizgisine de yansıyan özgünlüğünü şu ifadelerle ele alıyor: “1960’lı yılların özgün yanı birbirinden etkilenen, birbirini besleyen örgütlenme ve eylemlerle, tüm toplumsal kesimlerin bayrak açmasıydı.”[1] Bayrak açan toplumsal kesimlerin haykırışını müziğine taşıyan sanatçılar da 60’lı yıllarda birbirini beslemeye başlayacak, sanatçıların çoğunun yüzlerini döndüğü ana kaynak ise halk müziği olacaktı.

Bir Başka Doğu-Batı Sentezi

“Komünizm gelecekse onu da biz getiririz” anlayışıyla üretilen resmi politikalar, Erken Cumhuriyet Dönemi’nden 60’lı yıllara dek kültür-sanat alanında da yansımalarını bulmuştu. Türk Halk Müziği’ni batılı bir müzikal anlayış içerisinde yeniden ele almayı hedefleyen “Doğu-Batı Sentezi”, Klasik Batı Müziği’nin çok sesli yapısını Anadolu’nun geleneksel sesleriyle buluşturma yolunda birçok kurumsal adımla perçinlenerek 60’lı yıllara geldi.

Türk Sanat Müziği’nin bu süreçte sentez çabasının dışında tutulması, makamlı müziğe olan talebi azaltmamıştı. Şarkı formunda bestelenen bu tarz müziklerin plaklarına rağbetin sürekliliği ortadaydı. Ayrıca, arabesk müzik 60’lı yıllarda gelişmiş ve 70’ler Türkiye’sinde tam anlamıyla popüler hale gelmişti. Arabeskin şekillenmesinde bir dönem Mısır filmlerine rağbetle birlikte yaygınlaşan Arap Müziği etkisinin yanı sıra “alaturka” müzikle kurduğu bağlar da makamlı müziğe olan talep kapsamında değerlendirilebilir.

60’lı yıllarda Türkiye’deki müzik endüstrisinin de iyiden iyiye gelişmeye başlaması, “popüler müzik” kavramının ifade ettiği çerçeveyi daha net sınırlarla belirleme şansı sunuyordu; plak satışları, ülke çapında yaygınlaşan konserler, müzik basınının gelişimi, TRT’de cisimleşen devlet kontrolünden bağımsız platformların yeni müziklere yön vermesi gibi birçok unsurun, kitlesel beğeni ve taleplerle etkileşimi güçleniyordu.

Bu dönemde yaygınlaşan ve ilk başlarda “Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği” olarak adlandırılan çalışmalar, Klasik Batı Müziği yerine batı ülkelerindeki popüler müziğe el uzatıyordu. İlk başlarda iki elini de uzatan müzisyenler, dönemin politik ikliminin etkisiyle gitgide artan ABD merkezli kültürel etkininin bir sonucu olarak rock’n’roll’dan caz müziğe kadar farklı türlerde melodiler üzerine Türkçe sözler yazmakla yetinmişti. Sonraları üstüne söz yazılan melodiler Akdeniz ülkelerinden ya da farklı Avrupa ülkelerinden de taşınır olmuş, “aranjman” denen bir çizgi ülkedeki popüler müziğin parçası haline gelmişti.

60’ların özgün toplumsal atmosferi müzisyenlerin de özgün arayışlarına kapı aralamıştı ve bu kapıdan ilk geçişler, özgün atmosferin politik bilincini de beraberinde taşır. Tülay German-Erdem Buri ikilisinin bilinçli çabalarıyla “aranjman”ın ötesine geçildiği süreç, “Burçak Tarlası”nın başarısıyla başladı ve “Doğu-Batı Sentezi” bu sefer kendiliğinden bir çizgide ilerleyerek Anadolu Pop’u doğurdu.

“Dadaloğlu”ndan “Yoksulluk Kader Olamaz”a

Artık bir elini batı ülkelerinden plaklarla taşınıp gelen popüler müziklere, diğer elini de Türk Halk Müziği’ne uzatan müzisyenler, sentezin doğurduğu özgün besteleri de ortaya koymaya başlamıştı. Bu anlamda, bir halk müziğinin yeniden yorumu olmanın ötesine geçen ilk özgün besteye Moğollar imza atmıştı. Grubun “Dağ ve Çocuk” adlı bu besteye imza attıkları 1970 senesinde, Cem Karaca da “Dadaloğlu” şarkısında “ferman padişahın, dağlar bizimdir” diye seslenerek, Anadolu Pop çizgisinde ilerleyen popülerliğini politik bir çizgiyle buluşturacaktı.

Daha önce Apaşlar grubu ve Ferdy Klein Orkestrası ile birlikte “Emrah”, “Resimdeki Gözyaşları”, “Bu Son Olsun” gibi birçok ses getiren şarkıya imza atan Cem Karaca, Anadolu Pop denince Barış Manço ve Fikret Kızılok’la beraber akla gelen ilk isimler arasına yerleşmişti bile. 1970 yılında Kardaşlar grubuyla çalışmaya başlayan Karaca, halk müziğinin köklerinde yolculuk etmeye devam ederken, “Dadaloğlu” ile beraber toplumsal mücadelenin geçmişteki köklerine de ses vermişti. Bu politik tavrın daha yoğun ve doğrudan yansımaları için Cem Karaca’nın Dervişan grubuyla beraber çalışmasını beklemek gerekecekti.

Toplumsal mücadeleyi her yönüyle etkileyen 12 Mart 1971 muhtırası sonrası baskı koşulları, katledilen onlarca insan ve tutuklanan binlercesi, toplumsal mücadelenin kısmi gerilemesini beraberinde getirmişti; ancak, 70’lerin ikinci yarısında, 60’larda tohumları ekilen dinamizmin her alanda çok daha güçlü ortaya çıkışına tanıklık edildi. Sentez çabasının bir elinin daha çok rock müzikte olması sebebiyle Anadolu Rock olarak da anılmaya başlanan Anadolu Pop çizgisi, popüler müziğin sol politik söylemle buluştuğu odak haline gelirken 1975 tarihli Cem Karaca ve Dervişan 45’liği “Tamirci Çırağı” simgesel bir anlam kazanmıştı.

Yeniden ve hızlı bir şekilde yükselişe geçen toplumsal mücadele, en güçlü yansımalarından birisini 1977’de İstanbul’da buldu. Ruhi Su’nun “Şişli Meydanı’nda Üç Kız” adlı türküsünde “beş yüz bin emekçi vardık / Taksim Meydanı’na girdik / öyle bir İstanbul gördük” sözleriyle somutladığı 1 Mayıs mitinginin görkemi, toplumsal uyanıştan endişe duyan ve ekonomik gelişmeden sadece sermaye birikimini anlayan hâkim sınıfların katliam girişimiyle karşılaştı. Ruhi Su da türküsüne, hesabı bir bilinmez zamana bırakılmasın istenen tüm katliamları hatırlatacak şekilde “sabahın bir sahibi var / sorarlar bir gün sorarlar” diyerek devam ediyordu.

Ruhi Su Dostlar Korosu 1 Mayıs alanında sahnedeyken yüzbinlerce kişinin birlikte söylediği “1 Mayıs Marşı” ise artık sol siyasetin geniş yelpazesinde neredeyse tüm kesimler tarafından sahiplenilmişti. Bu marşın Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan sokaklara taşan ve meydanlarda büyük kitlelerle buluşan yolculuğu içerisinde Cem Karaca da yine Dervişan grubuyla birlikte bir 45’lik kaydetmişti. “1 Mayıs Marşı” ile birlikte Sarper Özsan’ın bestelediği bir diğer marş olan “Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini” de bu 45’likte yer alır. Cem Karaca, marşlara güçlü bir şekilde ses verecek denli politik söylemini öne çıkardığı noktaya gelirken yine çoğunlukla 45’liklerle yoluna devam etmiş ve 1975-1977 arasında “Mutlaka Yavrum”, “Parka”, “İhtarname”, “Mor Perşembe”, “Beni Siz Delirttiniz”, “Niyazi” gibi unutulmaz şarkılara Dervişan grubuyla birlikte imza atmıştı. Dervişan’lı yılların üretkenliği ve coşkulu politik söyleminin yoğunlaştığı “Yoksulluk Kader Olamaz” uzunçaları da bu süreçte piyasaya sürüldü.

Hem Harç Hem Yazılama

Dervişan grubunun kurulmasıyla birlikte progresif rock ögeleri ağır basan çalışmalara daha çok yönelen Cem Karaca, bu yönelimin bir albüm olarak meyvesini aldığında, dinleyenleri politik bir izlekte yaratıcı bir yolculuğa çıkarıyordu. Progresif rock müziğin imkân verdiği bu yaratıcı alanı büyük bir maharetle kullanan Cem Karaca ve Dervişan, albüm isminin yazılandığı bir duvarın önünde yan yana dizilerek poz verdikleri fotoğraflarını, “Yoksulluk Kader Olamaz”ın kapak görseli olarak seçmişlerdi. Bir başka deyişle, albüm akışındaki politik izleği görsel olarak da tamamlamışlardı.

Şarkıların çoğu, politik izleğin gücünü arttıran şairlerin şiirlerinden bestelenir. “Adiloş Bebe”, “Sevdan Beni” ve “Vay Kurban” şarkılarında Ahmed Arif, “Kerem Gibi” şarkısında Nazım Hikmet, “İşçi Marşı”nda ise Can Yücel’in şiirlerinden dizeler, beraberlerinde getirdikleri renklerin müzikal altyapıların gücüyle harmanlanması sonucu başka bir boyuta taşınıyor. Albümdeki bu tercih, Anadolu Pop’un o zamana dek gelişiminde önemli bir yer tutan müzik-edebiyat etkileşimiyle de birlikte düşünülebilir; Nazım Hikmet ve Ahmed Arif’in şiirlerini Fikret Kızılok’un taşıdığı bambaşka boyutlar başta olmak üzere, daha birçok örnekte olduğu gibi. İtalyan şair Aldo Severini’nin Türkçeye A. Kadir ve Asım Tanış tarafından çevrilen bir şiiri de “Maden Ocağının Dibinde”den seslenen haykırışların rock-opera havasında bestelenmesiyle albüme taşınıyor.

Müzikleriyle beraber sözleri de Cem Karaca’ya ait olan iki şarkıdan ilki, dönemin çok boyutlu toplumsal mücadelesini aktaran izleğin içerisinde bir başka toplumsal kesimin kaderini sorguluyor; “Bir Öğretmene Ağıt”. İkincisi ise, albümün sonunda yer almasına rağmen, tüm akış boyunca şarkıları birbirine bağlayan ana melodisiyle “Yoksulluk Kader Olamaz”; bir başka deyişle, hem albüm boyunca örülen duvarın harcı, hem de albüm kapağına taşınan o duvarın üzerine yazılan slogan. Yıllar geçse de hiç değişmeyen temel toplumsal sorunlara sade bir söylemle dikkat çeken şarkı, albümün genel izleğinin de bir özeti gibi duruyor.

Cem Karaca’nın 12 Eylül sonrası vatandaşlıktan çıkarılmasının ardından yurda dönüş macerası merkezinde gelişen eleştiriler ayrı bir yazının konusu olabilir. Bu eleştiriler, 80 öncesi politik tavrını sonraki yıllarda aynı yoğunlukta müziğine taşımaması bağlamında da şekillenmişti; ancak, bu yazının akışına dahil olan 80 öncesi üretimler ve o üretimlerin vardığı önemli bir aşama olarak “Yoksulluk Kader Olamaz” albümü, eleştirilerle birlikte düşünüldüğünde, akla Ulaş Eloğlu’nun şu tespiti geliyor: “Cem Karaca’nın müziği, biraz da Cem Karaca’ya rağmen, yani ‘istese de istemese de’ 80 sonrasına bir şekilde taşınmıştır. Yani Cem Karaca 80 öncesindeki müziği nedeniyle 80 sonrasında da solda kalmıştır denilebilir.”[2]

90’lardan günümüze ortaya konan yeni müzikler, geçmişin dirençli köklerinden etkilenmeye devam ediyor. O köklerin toprağında taşınan acıların benzerleri, filizlerin yükseldiği topraklarda da var olduğu sürece bu etkileşim en verimli örneklerini ortaya koymayı sürdürecek. Tıpkı 2013 Haziran’ındaki büyük halk direnişinde “Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini” marşıyla Cem Karaca’nın sesinin alanlara taşınması ve o dönemin ürünü olan bir hip-hop şarkısında, “Molotoflu Vodvil”de aynı marşın sample olarak kullanılması gibi.

[1] Zafer Aydın, (2020), İşçilerin Haziranı. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. s.30

[2] https://www.teorivepolitika.net/index.php/arsiv/item/370-adam-gibi-muzik-ve-dagli-bir-adam-cem-karaca

Kültür

Zaman

Eylül DanışmanEylül DanışmanAğustos 2, 2023
Kültür

Nazmiye

Eylül DanışmanEylül DanışmanAğustos 2, 2023