Skip to main content

Bir film için çok güzel bir detay uç uca eklenen sigaralar. Aslında benim için çok güzel bir detay. Filmlerdeki detaylar, hikâyeyi ne kadar hayata yaklaştırıyorsa benim için o kadar unutulmaz oluyorlar. All The President’s Men’i izlerken Dustin Hoffman’ın içtiği sigaralar oldukça dikkatimi çekmişti. Daha önce birçok filmde sigara içme sahnesi görmüştüm belki ama hiçbiri haber peşinde koşturan o gazetecinin uç uca eklediği sigaralar kadar aklımda kalmamıştı. Hararetle çekilen o dumanlar, kendimi haberi çıkarma stresi ve azmi içindeki o muhabirin yerinde hissetmemi sağladı diyebilirim.

Daha sonra izlediğim her filmde buna benzer ayrıntılar aramaya başladım. Karakterler hiç uyuyor muydu, yoruluyor muydu, işiyor muydu ya da yemek yiyor muydu? En ama en önemlisi, hiç yemek yapıyorlar mıydı? Benim için yemek hayatın vazgeçilmez bir parçası olduğu için mi tam olarak bilmiyorum ama eğer bir filmde yemek yapan karakter görüyorsam senaryo, üzerinde çok ince düşünülmüş gibi hissettiriyor.

Hepimizin hayatında önemli bir yer tutan yemeğin filmlerde ele alınışı, bir süre sonra özellikle dikkat ettiğim nokta olmaya başladı. Konusu yemek olan ve bunun etrafında kurulan filmlerden bahsetmiyorum; daha çok anlatıyı yemek detayıyla güçlendiren filmler. Çoğumuzun izlediği filmlerden birkaçı var ki her seferinde beni mest ediyor. Yemek detayı sahneye öyle güzel iliştirilmiş ki sanki kendi hayatımdan bir parça izliyormuşum gibi keyif veriyor.

‘Michael odaya girer ve telefonla konuşmaya başlar. O, telefonla konuşurken Baba’nın adamları arkadaki masada şaraplarını yudumlayıp yemeklerini yemektedirler. Önündeyse ailenin tetikçisi Pete Clemenza domates konservelerini tencereye boşaltmaktadır.’ Coppola şaheserini nasıl mı yaratmış? Bir film eleştirmeni bu soruya birçok cevap verebilir ama benim için bu sahne, cevabın kendisi. Serinin devamında da olduğu gibi Coppola ve Puzo, Godfather’ı bu tür detaylarla kuşatmış. Adamlarına spagetti yapan bir tetikçi! Koca göbeğiyle önce Michael Corleone ile dalga geçiyor, sonra yanına çağırıyor ve anlatıyor: “Bir gün yirmi adama yemek yapmak zorunda kalabilirsin. Biraz zeytinyağıyla başlıyorsun. Birkaç sarımsağı içine at, domates sosunu ve salçayı (paste) ekle, yapışmadığına emin olana kadar kavur. Sonra sosisleri ve köfteleri ekle, biraz da şarap! Biraz şeker, bu benim sırrım…” Asıl güzel olan ise sadece yirmi saniye süren bu diyaloğun, izleyeni filmin içine iyice çekmesi hatta öyle ki filmden sonra Clemenza Spagetti[1] diye bir tarif de ortaya çıkmış. Ufak bir bilgi olarak da ekleyeyim Meatball Spagetti, tam olarak Godfather’ın alt metinlerinden biri olan göçmen İtalyanların Amerika’da yaşama adapte olmasıyla doğrudan ilişkili. Spagettinin bu türü, İtalyanların Amerika’ya göç etmeye başladığı 1800’lerin sonunda Brooklyn’de ortaya çıkmış.

Bir başka İtalyan Mafyası filmi Goodfellas’ı ilk izlediğimde bir mafya hikâyesinin neden ağzımı sulandırdığını sormuştum kendi kendime. Bilirsiniz, filmde oldukça meşhur bir hapishanede, jiletle sarımsak kesme sahnesi[2] vardır. Scorsese’nin yakın planı, Paul’un parmaklarındaki ince işçiliğe odaklanırken biz de bir yandan Henry’in sesinden jiletle incecik kesilen sarımsağın sosa nasıl yakıştığını dinleriz. Aslında sahne boyunca bir nevi güzel bir makarna sosu tarifi verir Scorsese bize. Dikkatli biri ne kadar domatese ne kadar soğan olmalı, hangi tür parça etlerin sosa tat verdiği ve yemeğin yanında ne içildiğine dair bütün detayları diğer karakterlerin arkada geçen diyaloglarında fark edebilir hatta bunları bir kenara not alırsanız, güzel bir makarna sosu bile yapabilirsiniz.

Bir film daha var ki her izlediğimde “Bunu yazarken acaba ne düşünmüşler” diyorum. Beni kendi gerçekliğime götüren bir sahne; polis amiri, savcı, doktor ve muhtar, yer sofrasının başına oturmuş, bir yandan ağızlarına bir şeyler atarken bir yandan da konuşuyorlar. Muhtarın misafirlerinin, makamlarının verdiği güvenle açtığı mezarlık ve gasilhane konusu konukların yedikleri et ile bütünleşince başka bir anlam kazanıyor. Bir keresinde arkadaşım “Bizde ne zaman ölüm olsa et yenir.” demişti. Sahnede komiserin, savcının ve doktorun yufka ekmeğiyle tuttukları etleri lokma lokma yerken muhtarın da bir yandan morg olamadığı için ölülerin koktuğunu söylemesi ve kimsenin rahatsız olmadan yemeğe devam etmesi…[3] Tam olarak yakından tanık olduğum bir İç Anadolu gerçekliği; ölüm ile etin ayrı düşünülmemesi! Ne zaman bir yakınımız hayatını kaybetse mutlaka kavrulmuş et yediğimizi düşününce, bu sahne tık diye yerine oturmuştu aklımda.“Bir Zamanlar Anadolu’da” filmini izleyenler bilir; filmin çeşitli yerlerinde yemek konusu hikâyeye eşlik eder. Arabada açılan yoğurt konusu ya da Arap Ali karakterinin cesedin üstüne koyduğu kavunlar, sahneleri kusursuz şekilde tamamlar.

 

[1]

https://www.youtube.com/watch?time_continue=36&v=jh13Xd2loto&feature=emb_logo

[2]

[3]

Kültür

Zaman

Eylül DanışmanEylül DanışmanAğustos 2, 2023
Kültür

Nazmiye

Eylül DanışmanEylül DanışmanAğustos 2, 2023