Bugünkü hikaye Nazmiye’nin hikayesi. Nazmiye 1929 yılında doğdu, Atatürk’ün öldüğü günü ‘Gök kapkaranlıktı, herkesle birlikte ben de ağlıyordum’ diye anlatırdı hep. Doğumunun 90. yılında da ezberinde kalan şiir, 23 Nisan temalıydı. Hep ‘Medine’ye gidemedim’ türküsünü söylerdi, gidemedi de. Nazmiye benim babaannemdi. Onu görmeyeli bir yıldan fazla, bir daha göremeyeceğimi öğreneli de beş aydan fazla zaman oldu. Bugünkü hikaye Nazmiye’nin ve onun işlediği kırkparenin hikayesi…
Nazmiye’nin 13 torunu vardı. 13 torunun her biri için kırkyama işledi. Yazdığım yazılarda kültürel sürdürülebilirliğin ve toplum belleğinin üzerinde durmaya çalışıyorum. Kültür ve geleneksel el sanatlarının aktarımı ile ilgili bu sorumluluğu üstlenmemin önemli aktörlerinden biri oldu Nazmiye. Bir yıldan bir eksik, 364 parçalı kırkyamaları satenden ketene farklı çeşitlerde kumaşlar içeriyor. Her bir kumaş parçası da bir diğeri ile kendi elleriyle işlediği el dikişi ile bağlanmış. Kumaşların her biri onun anısı çünkü kırkyamanın tüm kumaşları ya kendisinin ya da çocuklarının giydiği eski kıyafetler.
Tasarladığı ürünle hem hafızayı hem de çevreyi koruyabilmiş bir kadın Nazmiye. Tıpkı atık kumaşları değerlendirerek yeniden üreten diğer tüm kadınlar gibi. Eylül 2000’de UNDP tarafından belirlenen Binyıllık Kalkınma Zirvesi’nde belirlenen ilk hedef, ‘Yoksulluğa Son’dur. Kırkyama bir yandan da yoksulluk temellidir. Tekstil ürünlerinde yıpranan ve yırtılan parçaların yeni parçalar ile kaplanması işlemiyle yapılan yama, yıllar içinde gelişerek bir geleneksel el sanatını doğurmuştur. Yama, yıpranan kıyafetlerin yeniden kullanılmasını sağlarken kırkyama ile bir adım daha atılarak yeni ürünler oluşturulmuştur.
Bugün; yamalı bohça, kırkpare, patchwork, en yaygın ismi ile kırkyama geleneksel el sanatı, 21. yy sonrasında ise modern yöntemler ile üretilerek çağdaş sanatta da kendine yer bulmuştur. Kırkyamanın ilk örneklerini araştırmak için tozlu sayfalara baktığımızda, bazı kaynaklar kırkyamanın Orta Asya bazı kaynaklar Mısır’dan doğduğunu yazıyor. Günümüzde korunarak aktarılan örneklere baktığımızda ise 1718 yılına kadar ulaşabiliyoruz. Kayıtlara geçen ilk kırkyama örneği, aşağıda görselini görebileceğiniz ipek yatak örtüsüdür. (Te Quilters’ Guild)
Kırkyamaya, geleneksel el sanatının Anadolu topraklarındaki geçmişi incelendiğinde çadır ve gölgelikler de rastlayabiliyoruz. Her döneme ve ülkeye göre desen ve teknik konularında farklılıklar gösteren el sanatı, süslenen çadırlarda aplike desenler ile kendine yer bulmuştur.
Günümüzde kırkyama sanatı, bulunduğumuz topraklarda yok olmaya yüz tutan geleneksel el sanatlarından biridir. Üretimi oldukça zahmetli ve zaman alan kırkyama, modern dünyanın hızına uyum sağlamakta zorlansa da dünyada çağdaş sanat örneklerine rastlamak mümkündür. Dünyada çağdaş kırkyama sanatına, asıl mesleği inşaat mühendisliği olan ve karısına yardımcı olmak için kırkyama üretimine başlayan John Flynn’ın aşağıdaki görselde görebileceğiniz üretimi örnek verilebilir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca “Kırkyama” geleneksel el sanatının Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcıları Listesi’ne ismini yazdıran Rezzan Gökalp, kırkyama sanatına modern bir yorum getiren el sanatları ustamızdır. Aşağıda kırkyama yöntemi ile ürettiği bir eserini paylaşıyor olacağım. Gökalp, kültürel miraslarımızdan birisi olan kırkyamayı sonraki nesillere aktarımı için çalışmalarına devam ediyor.
Çok küçük yaşlardayken beni kırkyama ile tanıştıran Nazmiye, özenle ve yavaş yavaş birleştirdiği parçaları üst üste koyar ve sonra bir bütün elde ederdi. Kültürel mirasımıza sahip çıkmak için biz de yavaş yavaş ve özenle birleşip, biriktirdiklerimizle bir bütün olabiliriz. Nazmiye’den bana kalan mirasın ilhamıyla yazdığım bu yazı umarım kalplerimizi biraz ısıtmıştır. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
Bazı Linkler;
1718 yılında yapılan en eski kırkyama örneği;
https://www.youtube.com/watch?v=Wz5ZiSvpOzE&feature=emb_title&ab_channel=Today%27sQuilter