İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Egeşehir, İZENERJİ ve İZELMAN şirketlerinde çalışan binlerce işçinin başlattığı grev altıncı gününe girdi. Türkiye gündeminde geniş yankı uyandıran bu grev, yalnızca bir ücret mücadelesi değil, yıllardır biriken sorunların da dışavurumu niteliğinde. Grevde yer alan bir işçi, perde arkasını Kroniko.org için kaleme aldı.
29 Mayıs 2025’ten bu yana, İZENERJİ, İZELMAN ve Egeşehir işçilerinin örgütlediği greve ben de katılıyorum. “İnsanca yaşam” ve “eşit işe eşit ücret” talepleriyle yola çıktığımız toplu iş sözleşmesi (TİS) sürecinde, son yıllarda olduğu gibi taban ücret ve sosyal haklara dair beklentilerimiz gerçekliğin çok üzerinde yansıtılıyor; halk ve emekçiler karşı karşıya getiriliyor. İşin içinden biri olarak, bildiğim kadarıyla süreci anlatmaya çalışacağım.
Toplu iş sözleşmeleri iki yılda bir imzalanıyor. Ücretlendirme sistemi, temel olarak eğitim durumuna göre belirleniyor. Ancak, meslek ve yapılan işin ağırlığına göre değişiklik gösterebiliyor. Temelde dört grup var: ilkokul mezunu ya da vasıfsız işçi A grubu, üniversite mezunu D grubu olarak sınıflandırılıyor.
Sendikanın (DİSK/Genel-İş) temel hedefi, 2024 yılında İzdoğa Şirketi’nin 5800 işçisi için imzalanan ücretlerle eşit bir anlaşmaya varmak. Bu sözleşmede en düşük ücret 59 bin, en yüksek ücret ise 81 bin TL olarak belirlenmişti. Aralık 2024’ten bu yana süren TİS görüşmelerinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni temsil eden avukatlar, ilk görüşmeden itibaren, daha önce kazanılmış ve sürecin başında yeniden tartışmaya açılmasını dahi beklemediğimiz sendika örgütlenmesi ve sendika temsilcilerinin haklarını içeren maddeleri gündeme getirdi. Bu nedenle, sözleşmenin ekonomik boyutunu etkileyen maddeler oldukça geç tartışılmaya başlandı. İmzalanacak sözleşme 2027 yılına kadar geçerli olacak ve şu anda üzerinde konuşulan taban ücretler, aslında 2025 Ocak ayından itibaren geçerli olacak ücretlerdir.
Enflasyon nedeniyle, önceki TİS’lerde her altı ayda bir uygulanmak üzere üç enflasyon zammı maddesi konmuştu. Bu madde sayesinde, aydan aya değişen enflasyona karşı emekçilerin alım gücü bir nebze korunuyordu. Ancak enflasyon farkı reel enflasyona göre değil, TÜİK verilerine göre hesaplanıyor.
Sürecin başına dönersek, Cemil Tugay’ın enflasyon farkını vermek istemediği konuşuluyordu. Son teklifi, %29’luk zammın üstüne, normalde haziran ayında verilmesi gereken bir ek zammı eylül ayında uygulayarak %10’luk bir artış daha yapmak yönünde oldu. Ayrıca bu ücretlerin bir sonraki sözleşmeye kadar geçerli olacağını belirtti. Ancak son bir yılda gıda enflasyonunun %100 olduğu, asgari ücrete ara zam ihtimalinin gündemde olduğu bir dönemde bu teklifin kabul edilmesi mümkün değildir. Beğenelim ya da beğenmeyelim, DİSK’in CHP’li belediyelerde örgütlü olması, yıllar içinde büyük mücadelelerle kazanılmış hakların değerini ortadan kaldırmaz. Cemil Tugay ise göreve geldiği günden bu yana bu haklara sıcak yaklaşmamış; kıyafet yardımı, yol yardımı, iş riski primi, eğitim yardımı gibi birçok hakkı işçilerin elinden almak için çaba sarf etmektedir.
Sendikanın rakamsal taleplerini doğrudan yazmam doğru olmayacaktır; ancak temel olarak şunların istendiğini söylemek yanlış olmaz: Kazanılmış hakların korunması ve anlaşılacak taban ücretin üzerine üç adet enflasyon zammının eklenmesi. Basında yer alan bazı iddialar artık komik olmanın ötesine geçmiş, kırıcı ve öfkelendirici bir hâl almıştır. En düşük net ücret olarak 80 bin TL talep ettiğimiz iddiası gerçek dışı, art niyetli ve saçmadır. Bu süreçte, kendini “muhalif gazeteci” olarak tanıtan birçok kişinin gerçek yüzünü bir kez daha görmüş olduk. Halk TV spikeri Gözde Şeker’in de dediği gibi: “Aslında böyle olaylar turnusol kağıdı oluyor, solcuyum diyenleri anlamak için.”
Cemil Tugay’ın, maalesef, göreve geldiği ilk günden itibaren işçi ya da memur ayrımı yapmaksızın çalışanlarla uğraşmak için özel çaba gösterdiğini görüyoruz. Göreve gelir gelmez yaptığı ilk işlerden biri, belediye memurlarına verilen Sosyal Denge Tazminatı’nı kaldırmak oldu. Maaşlarımız 2025 Ocak ayından bu yana iki ya da üç parça hâlinde yatmakta, ikramiyelerimiz ise artık şaşırtmayacak şekilde sürekli gecikmektedir. Karşıyaka Belediyesi işçileri, bu durumun kalıcı olacağı konusunda bizi önceden uyarmıştı. Bu günler gelip geçicidir ama bu halk, grev kırıcı ve işçisini tehlikeye atarak hedef gösteren bir başkanı unutmayacaktır.