Dinleme; bir davranış biçimidir, duyusal bir işlemdir ve diğer insanlarla, kendimizle, çevreyle bağ kurmamızı sağlar. Tek bir şekilde, sabit veya nesnel olarak dinlemiyoruz. Bu çeşitliliğin sınırlarının özellikle 20. yüzyılda genişlediğini görüyoruz. Müzisyenlerin, sanatçıların, performans sanatçılarının, yazarların yanında felsefecilerin, sosyologların, kültür teorisyenlerinin, mühendislerin, tıp doktorlarının, psikologların yaratıcı uygulama ve araştırmalarına tanık oluyoruz. Akuzmatik, gündelik, ciddi, arttırılmış, teknolojik, işlevsel, kritik, arka plan, semantik, katılımcı, ikincil, ekolojik dinleme gibi farklı şekillerde, farklı müzik türü ve farklı ses kaynaklarına göre ayrılan dinleme biçimi kendine özgü bazı stratejileri barındırıyor. Ancak bir dinleme sırasında farklı dinleme stratejilerinin benimsenmesi de eşine sık rastlanır bir yol/ tutum. Etik, ahlaki tutumlarla yakından bağı olabilir, toplumsallıklardan etkilenip toplumsallığı belirleyebilir, bir diğer deyişle politik alana sirayet edebilir.
John Cage’in seslerin kendileri olmasına müsaade etmek ve onları olduğu gibi dinlemek gibi bir talebi var. Bu tutum gayet mütevazı ve neredeyse naif. Dinleme ancak gündelik hayatımıza etki etme potansiyeline odaklanarak sessel alandan çıkıp bir öğreti olarak kurucu bir güç haline gelebilir, diye düşünüyorum. Cage’in talebi, müzikal ses-müzikal olmayan ses gibi ayrımları bertaraf etmek. İşte bu niyetin toplumsallığı yeniden kurmakta bize yol gösterebileceğini düşünüyorum. Tekilliklerin yanında saf tutup, hakikati ortaya çıkarmak hatta savunmak için, bütüne odaklanmadan bireysel varoluşlara, bütün “ötekilerin” yanında, egemen güçlerin karşısında durmanın yolunu bu sayede çatar ya da çatanlara omuz verme potansiyelini geliştirebiliriz.
Sesin kendisine odaklanmak zihnimizde başka bir kapı aralayabilir. Çokluk olarak sesin fiziksel, algısal ve kavramsal boyutları var. Her biri farklı kabul edilebilecek ancak yine de birbirine sıkıca bağlı kalan birçok olay, deneyim ve fikir içermektedir. Sesi sadece bir fenomen (olgu) olarak tartışmak, varlığının diğer eşit derecede önemli boyutlarını göz ardı etmek anlamına gelebilir. Aslında ses, üretildiğinde her zaman birden fazladır, çoğuldur ve duyulduğunda ya da dinlendiğinde olur. Dahası, ses kavramsal olarak çoklukla var olur. Birçok konuda, farklı birçok veçhede çeşitli özellikleriyle düşünülür ancak bunların hiçbirine indirgenemez. Kültürel bir eserdir. İster fiziksel ister algısal boyutları olsun, ister hayal edilsin isterse ima edilmiş olsun, ses çeşitlidir. Sesin içerdiği bu çokluk dinleme deneyimine de aktarılır. Bu çokluğu dinlemenin birçok yolu vardır. Bu deneyimin politik süreçlerde de var olduğunu ve kişileri tüm renkleriyle dinlemenin de bize katkıda bulunabileceğini iddia edebiliriz. Yalnızca insanlar arasında bir bağ kurmakla yetinmeyip, bu bağı yaşadığımız çevreye de aktarabiliriz.
Şimdilik burada kalıp, bundan sonraki yazılarda geriye dönüp bakabileceğimiz bir sekans bırakıyorum. Doğurgan bir kesit olarak gördüğüm bu sekans, teorik zemini kurmak için kolaylaştırıcı bir örneklem sağlıyor. Soyut olmakla itham edilen müzik ve sesi anlamak ve aktarabilmek için okuyucunun tahayyül gücünü somut örnekle desteklemek isterim.
Bir barda oturup bir şeyler içiyorsunuz ve arkada belli belirsiz bir müzik çalıyor. Bir an geliyor ve arka planda duyduğunuz müziği dinlemeye başlıyorsunuz. Odaklanmanıza ne sebep oldu, nasıl oldu da dinlemeye başladınız? Sizinle beraber aynı masada oturan kişiden sıkılmış ve sesin-müziğin kaynağına yönelmiş olabilirsiniz; uzaklara dalıp gittiğiniz bir anda, iki üç masa ilerinden size doğru ters ters bakan birinden biraz çekinmişsinizdir ve çareyi müziğe yönelmekte bulmuşsunuzdur. Bardaki ortam sesi zamanla azalmış ve bu sayede müziğe odaklanmışsınızdır; biraz önce biranın yanında yediğiniz kim bilir hangi yağda kızartılmış zaten pembe olan et-sosis midenizi rahatsız etmiş ve geğirip rahatladığınızda artık dinlemeye başlamış olabilirsiniz. Belki de davulcunun çıldırmasıyla ve kendinden beklenenden çok daha hızlı ve yüksek tuşeyle çalmaya başlamasıyla dinlemeye geçmişsinizdir veya alışılmış, olağan bir bar müziği yerine hayli kuvvetli, gürültülü bir şeyler çalmaya başlamıştır; ya da arka masada oturan bir vatandaş parçaya eşlik edince siz de müziği fark etmişsinizdir; ya da minör tonda, merkezden uzaklaşıp dinleyeni sürüklediği gerginlik çözülmüş ve gayet huzurlu bir alana taşınmıştır artık dinlediğiniz şey; ya da bir tren sesi, kuş sesi duymuşsunuzdur müzikte; ya da kaşık çatal sesleri, trafik seslerini duyuyorsunuzdur müzik diye. Belki insan kulağının duyamayacağı belli bir frekansın altında tekrar eden ses bedeninizde titreşip dikkatinizi çekmiştir. Tatlı tatlı şarkı söylerken hiç beklenmeyen bir şekilde solistimiz ne olduysa birden fütursuzca anlaşılması güç sesler çıkartmaya başlamıştır. Bu çıkıntılık yetmezmiş gibi şarkıda bütün sistemlerin yok olması gerektiğini ve en iyi sistemin ses sistemi olduğunu deklare etmiştir; ya da o müziği bundan önce hiç dinlememiş olduğunuz halde hafızanızda bir yerlere dokunmuş olabilir.
Peki, bu arkada çalan ve dikkatinizi toplayan şey her neyse, çevrede duyduğunuz sesleri kullanan bir kompozisyon, gürültülü bir müzik, politik meramını haykıran bir şarkı veya anlamsız sesler çıkartan bir kadın solist, barın dışındaki dünyada olup biteni duymaya engel oluyorsa? Dışarıda uzun zamandır rastlamadığımız bir eylem vardır ve bunu bulunduğunuz yerden zaten göremiyorsunuzdur ve hoparlörden gelen sesler olan biteni fark etmenizi engelliyordur. Belki masanızı bırakıp çıkıp katılmak isteyeceksiniz ancak duyamadığınız için eylemin varlığından haberdar değilsiniz; ya da sokakta tek başına çalıp söyleyen, ülkesinden henüz göçmüş, görünce nereli olduğunu tam anlamadığınız ama söylediği şarkının sözlerinden Orta Doğu ya da Körfez coğrafyasından olması muhtemel birini duyamıyorsunuz. Duysanız, pek de beğenmeyebilirsiniz çaldığını, herhalde amatör der geçersiniz. Hava artık kararmaya başlamıştır ve polisin geldiğini hem aracın tepesindeki lambadan hem de duyduğunuz sirenden fark ediyorsunuz. Şimdi döndü herkes oraya bakıyor. Bir itiş kakış oluyor, bir sürü insan olayın olduğu yere doğru gidiyor. Fiziksel müdahaleye çekindiği için insanlar, belgelemek için telefonlarını çıkartıp arbedeyi kayıt altına alıyor. Polis telefonla çekim yapanları engellemeye çalışırken olay başladığından beridir olay yerinin çevresinde elindeki ses kayıt cihazıyla küçük turlar atan bir vatandaşı fark ediyorsunuz. Homurtular duyuyorsunuz çevreden: Bunlar Arap mı Suriyeli mi? Bu Suriyeliler neden memleketlerinde kalıp savaşmadılar?”