Skip to main content

Rusya, koronavirüse karşı savaşta global işbirliği yerine yerel politikaları takip etmeyi seçen tek ülke değil.

Tüm dünya koronavirüs için bir aşı beklerken Rusya’dan bu hafta başında onaylanmış aşıya sahip ilk ülke olacakları açıklaması geldi. Haber sevinç ile karşılanmadı. Birçok bilim adamı klinik testlerin tamamlanmadığına ve aşının 100 kişiden az bir grupta denendiğine dikkat çekti. ABD Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Direktörü Anthony Fauci, aşının işe yararlılığı ile ilgili “ciddi şüpheleri olduğunu” belirtti. Konu açık ve potansiyel olarak tehlikeli bir halkla ilişkiler çalışması olarak karşımızda duruyor. Rusya Klinik Araştırma Organizasyonları Derneği Başkanı Science dergisine yaptığı açıklamada “Ülkem adına sadece utanabiliyorum.” sözlerini kullandı.

Gizemli aşının tehlikeli olmama ihtimali de var. Geliştirilmesinde kullanılan teknoloji, birçok kullanımda olan aşı ile aynı ve Rusya tarafından yapılan açıklamalar test aşaması tamamlanana kadar aşının kullanımının sağlık çalışanları ve diğer risk altındaki topluluklar ile sınırlı olacağı yönünde. Çin’de de benzer bir şekilde, sadece askeriye içerisinde kullanılacağı açıklanan bir başka deneme aşısı onaylandı. Aşının işe yaramama ihtimali yüksek – pek çok aşı gibi. Bu noktada Rusya için asıl mesele; kısıtlı kullanıma açık, deneme aşamasında bir aşıyı tamamlanmış olarak gösterip, ülke içinde uyarıcı bir etki sağlamak gibi duruyor (bu noktada projenin, uzay yarışında ABD’yi geride bırakan Sovyet roketlerine ithafen Sputnik V ismini alması da manidar).

Bu durum son derece saçma hatta karikatürize bir tabloyu önümüze çıkarıyor. Vlademir Putin tedavinin güvenli olmasını, kendi ailesinin toplumun bir temsili ögesi olduğu ön kabulü ile kendi kızının da tedavi olduğunu söyleyerek doğrulamaya çalışıyor; ancak başarısız bir devlet yapısı konusunda şikayetlenmeden ve bu devletin bilimden bihaber otoritesi ile dalga geçmeden önce bu durumun, Donald Trump’ın ABD’nin Kovid’e tepkisini dünyada öncü olarak göstermesinden ne kadar farklı olduğunu sorgulamak gerek – ya da İngiltere hükümetinin gerçekleşmesi aylar alan test sayılarına ulaştıkları konusundaki ısrarcılığından. Bu tarz açıklamalar aynı olguyu işaret eder: Başarısız olmuş bir devletin, halka başarılı olduğunu söylemesi.

Dünya Sağlık Örgütü geçen hafta tüm ülkeler işbirliği yapmadıkça dünyada etkin olabilecek başarılı bir aşının bulunma ihtimalinin olmadığını belirterek, “aşı milliyetçiliğine” karşı uyarıda bulundu. Hükümetlerin ihraç mallarına el koyduğu ve Amerika’nın uluslararası limanlarda diğer ülkelere ait mallara el koymaya çalıştığı PPE ve test ekipmanları konusunda çıkan kargaşaya benzer şekilde, aşı konusundaki talepler az sayıdaki kaynaklar için bir başka çatışmaya sebep olabilir – bu noktada hangi projenin başarılı olacağını kimsenin bilmediği gerçeğini de ek bir sorun olarak eklemek gerekmektedir, talep edilen kaynağın ne olduğu bile bu aşamada bilinmemektedir.

Aynı zamanda bazı aşı çalışmaları ucuz ve mümkün olduğunca geniş bir kitle tarafından satın alınabilir projeler vaat etseler de, diğerleri korkutucu derecede ticarileşmiş gözüküyor. Birkaç hafta önce görüşme fırsatı bulduğum bir finansal analist, ABD’nin en ileri durumdaki adayının – Moderna’nın mRNA aşısı –  70 dolardan fazla bir fiyata piyasaya girebileceğinden neşeyle bahsetmekteydi, ki bu fiyat dünyanın en fakir ülkelerini liste gerilerine hatta liste dışına atabilme potansiyeline sahip.

Dünya Sağlık Örgütü’nün bu konu üzerine önerdiği çözüm, ülkeleri bir yandan ulaşıma açık bir araştırmayı desteklerken bir yandan da eşit dağılımı sağlamak için aşı stoklarını satın almayı hedefleyen, Access to Covid-19 Tools (ACT) programına katılmaya teşvik etmek. Yakın zamanda bu programa Avrupa Birliği, Gates Vakfı ve Wellcome Bursu çerçevesinde 8 milyar dolar bağış toplandı. Bu yürek kabartan bir rakam gibi dursa da süreci tek başına idare etmeye çalışan ülkelerce saçılan paranın yanında düşük kalıyor. Geçtiğimiz ay içerisinde ABD Pfizer (2 milyar dolar), GlaxoSmithKline (2.1 milyar dolar), Moderna (1.5 milyar dolar) ve AstraZeneca (1 milyar dolar) şirketleri ile potansiyel aşının temini için ya görüşmelere başladı ya da anlaşma imzaladı. Birleşik Krallık, toplamda 340 milyon potansiyel aşı için, rakamları henüz bilinmeyen benzer altı anlaşmayı imzaladı.

Koronavirüs krizi başladığından beri, daha önce birbirine bağlı bir dünya fikrine en yakın devletlerin bu fikirden kaçmaları ve sistem kendi çıkarlarına uygun olmadığında öfke çığlıkları atmaları ile geri dönen bir milliyetçiliğin işaretlerini taşınırken bu duruma aşı milliyetçiliği demek gereksiz durumda. Trump’ın, ABD’nin bütün zenginliğine rağmen artık ilaç üretmediğini (ya da önlük, maske, solunum cihazı) bir anda öğrenmesi bunun örneklerinden.

Bu olgu aynı zamanda daha uzun süredir gelişen bir anlayışın da getirisi. Dünya Sağlık Örgütü gibi olası pandemi durumu için uyarılar yaparak aşı araştırmaları, dağıtımı ve toplum sağlığı hazırlığı için projeler kuran uluslararası kurumlar yıllardır ciddiye alınmadı ya da gereken düzeyde kaynak elde edemedi. Bu krize karşı gerçekten işbirliği içerisinde uluslararası bir karşılık için gereken altyapı çok önce kurulmuş olmalıydı.

Pandeminin ilk dönemlerinde karşılaşılan en korkunç şeylerden biri, dünyanın en zengin ve görünüşte en güçlü ülkelerinin, politik hatalar ve ulusal kurumların yıllarca aşındırılmasının sonucunda çözüm üretmede aciz kalışını izlemekti. Bu süreçte Vietnam ve Güney Kore gibi daha küçük ülkeler çok daha işlevsel çalıştı; ama olası sonuçları saplantılı bir şekilde karşılaştırma eğilimimize rağmen, erken aşamalarda karşımızdaki süreç, sıfır toplamlı bir oyun değildi. Tüm ülkeler Yeni Zelanda gibi olabilirdi.

Eğer aşı gerçekten krizin sonunu görünür hale getirirse bugüne kadar süreci başarısızca yöneten ülkelerin bu durumu hangi ülke daha zenginse en çok aşının ona gittiği ve diğer herkesin dışarda bırakıldığı bir sıfır toplama oyununa çevirmeleri sapkınca bir trajediyi hiç olmadığı şekli ile önümüze çıkarır.

The Guardian’daki İngilizce orijinalinden Ozan Tüzün tarafından Kroniko.org için çevrilmiştir.

Kapak fotoğrafı: Vyacheslav Prokofyev/TASS