Skip to main content

Pandemi süreci, akademik başarıdan sosyal beceriler ve akıl sağlığına kadar, günümüz çocukları için kriz teşkil ediyor-ve etkileri, bütün hayatları boyunca sürebilir.

Günümüz çocuk ve gençleri büyüdüklerinde kendilerini, hayatları sonsuza dek küresel pandemi sürecinin gölgesinde kalacak olan ‘‘kayıp nesil’ olarak mı görecekler?

Okulların kapanması, Covid-19’un genç bireyler üzerinde yarattığı en bariz-ve tartışılan-akıbetlerden biri. Unesco’ya göre, 190 ülkeden yaklaşık 1,6 milyar öğrencinin eğitim hayatı şu ana kadar sekteye uğramış durumda-bu ise dünyada okul çağındaki %90 çocuğa denk geliyor. Bu satırlar yazılırken, bahsedilen çocukların neredeyse yarısının okulunun açılıp açılmayacağına dair halen kesin bir plan yok.

Virüsün yayılmasında, okulların kapanmasının asıl rolü oynadığıyla ilgili birçok tartışma yapılıyor. Vuhan’daki ilk korona virüs vakasının ortaya çıkmasının üzerinden sadece 5 ay geçmesi, virüsün yayılışını tanımlayan verilerin ve konulan belirli tedbirlerin etkisinin halen muallakta olduğunu göstermektedir.

Ancak Nottingham Üniversitesi Halk sağlığı ve Epidemiyoloji bölümünden Richard Armitage’a göre, okulların kapanmasının verimliliğiyle alakalı yöneltilen bu makul soru işaretleri, zamanından önce açılan okulların bir gerekçesi olarak sunulmamalıdır. Ona göre ‘‘Bir kanıtın olmayışı, olmadığının kanıtı değildir’’.

Şunu artık biliyoruz ki yoğunluğun fazla olduğu iç mekanlarda bulaşma oranı daha yüksek ve her ne kadar çocuklar için yetişkin olan öğretmenleri kadar tehlike teşkil etmese de virüs, az sayıdaki pediatrik vakalarda olmadık reaksiyonlar yaratabilir. Daha da önemlisi, çocuklar, aile büyükleri gibi, toplumun en savunmasız bireylerine virüsü taşıyabilirler. Sonuçta hijyen konusunda pek de titiz oldukları söylenemez.

Birçok çocuk, önümüzdeki birkaç ay içerisinde, diğerlerinden farklı olarak, normal sürece tamamen dönebilir ve bu durum, karantina sürecinde yaşanan diğer streslerle birleştiğinde, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimlerinin engellenmesi gibi, ciddi sonuçlar doğurabilir; hatta ergenliklerinin en kritik dönemlerinde olanlar için, akıl sağlığının bozulma riskini bile arttırabilir.

Yoksul olanların bu durumlardan daha fazla etkileneceği göz önünde bulundurularak, önümüzdeki yıllarda karantina sürecinin var olan eşitsizliklerin dünya çapında yankılanarak arttıracağı beklenir. Armitage’ın, ‘Burada en büyük bedeli ödeyenler, pandemi tehdidi bittiğinde diğerleriyle aralarındaki ‘açığı kapatmak’ için yeterli imkana sahip olmadıkları için en fazla gerileyen dezavantajlı çocuklardır.’

Belçika’daki Leuven Üniversitesi’nde sosyolog olan Wim Van Lancker gibi uzmanlar, durumu ‘oluşmakta olan bir sosyal kriz’ olarak bile tanımlamaktadırlar.

Peki gerçekler ne? Daha da geç kalınmadan bu sorunların azaltılması için ne yapılabilir?

Kazanım uçurumu

Gelin ilk önce çocuğun entelektüel gelişimi üzerindeki sonuçları düşünelim.

Bu etkilere dair ipuçları, kar yüzünden kısa dönem okul kapanmaları hakkında yapılan çalışmalardan elde edilmiştir. Washington DC’deki Amerikan Üniversitesi’nde halkla ilişkiler profesörü olan Dave Marcotte, 2007 senesinde Maryland’deki üçüncü, beşinci ve sekizinci sınıf öğrencilerinin standart test puanlarını inceler.  Okulların kapanmasının en büyük etkisi, en küçük çocuklarda, her kayıp gün için %0.57 puanlık bir düşüş şeklinde görülerek, okuma ve matematik derslerinde sadece çok az çocuk olması gereken puanlara ulaşır. Hava şartları sebebiyle totalde yaşanan 5 günlük bir okul kaybı-tüm geçme oranında %3’lük bir düşüşe sebebiyet verir- 30 kişilik sınıfta aşağı yukarı 1 çocuğa eşdeğerdir.

Açıkça görüldüğü üzere, nispeten daha kısa süreli olarak eğitime ara verilmesi bile kalıcı etkiler yaratabilir; fakat mevcut kriz sırasında düşünülmesi gerekilen, kaçırılan eğitim fırsatları değildir. Daha ciddi endişe şudur ki; okulların kapalı kalma süresi uzadıkça birçok çocuk bildiklerini unutmakla karşı karşıya kalır-bu ise düzeltilmesi çok daha zor olacak bir gerilemedir.

Marcotte, çocukların okul yılı boyunca kat ettiği gelişme sürecine dair çalışmalar üzerinde durur. Tahmin edilebileceği gibi birçok çocuk, dönem boyunca istikrarlı gelişim gösterir fakat özellikle matematik gibi konularda, yaz tatili gibi uzun soluklu aralarda-bazen tamamıyla-gerileme gösterebilirler. Marcotte, ‘ABD’de, akademik öğrenim senesi içerisinde kazanılan bilginin %25’i yaz boyunca unutulur’ diyor.

Eğer ki okullar Eylül’e kadar açılmazsa birçok çocuk, 20 haftadan uzun- bugüne kadarki verilerle sonuçlarının ne olacağı değerlendirilemeyecek kadar benzeri yaşanmamış-bir süreyi okuldan uzakta geçirecektir. Marcotte, ‘Bu durumun öğrenme kaybında doğrusal bir artışa mı, ya da kendi bileşenleri dahilinde çok daha büyük bir sebebe mi neden olacağını bilmiyoruz’ dedi. Yetişkin IQ seviyelerinin, görülen eğitim süresiyle şekillenmesi bir gerçek- yani çocukların bilişsel yetilerinde, yaşam boyu sürecek ciddi etkiler doğabilir.

Marcotte, uzaktan öğrenim teşebbüsünün bu tür bir gerilemeye önleyeceğini umuyor fakat iki öğrenim şekli arasındaki farklı tamamıyla telafi edeceğine dair şüpheleri var. ‘Gerçek dünya odaklı bağlantılar kurmak ve akranlarımızla vakit geçirerek gördüğümüz derslere odaklanmak, aynı mekânda bir arada bulunurken çok daha kolay’ diyor.

Marcotte, müzik dersleri, müze ve kütüphane gezileri veya yaz kampları gibi entelektüel anlamda besleyen aktivitelerden uzak olmalarından kaynaklı yaşanılabilecek en kötü senaryoda, bazı öğrenciler sıradan bir okul tatilinden daha fazla gerileyebilir diyor. Çocuklar, okulda öğrendiklerini düzenli bir şekilde pekiştirme ve dünyaya dair genel kültür ve anlayışlarını geliştirme şansına sahip olamayacaklardır.

Artan eşitsizlikler

Bütün çocuklar aynı şekilde etkilenmeyeceklerdir- bazı uzmanlar bu sürecin zengin ve yoksul aileler arasındaki (zaten fazlasıyla var olan) eğitimsel başarı uçurumunu arttıracağından korkuyorlar.

Örneğin bilindiği üzere, ABD’de yaz tatillerinde yaşanan öğrenme kaybı, çocuğun sahip olduğu olanaklara bağlıdır. Bazı araştırmaların ortaya koyduğu üzere, daha zengin çocuklar bu periyot süresince okuma performanslarını arttırırken, yoksul aileler tatil süresince çok daha az eğitim kaynağına erişebildikleri için daha fazla kayıp gösterme eğilimindedir.

Hükümetler evde eğitimi teşvik ederken; okulun kaynaklarına ulaşabilmenin, iyi çalışan bir bilgisayar ve internet bağlantısına ve de çalışmak için sessiz bir odaya bağlı olduğu aşikardır. Ayrıca evde eğitim, ebeveynlerin çocuklarına dersleri konusunda yardımcı olmaları için, kendilerinin de yeterli eğitim ve zamana sahip olmaları esasına dayanmaktadır. Armitage, ‘Ne yazık ki bu varsayım [her zaman] geçerli değildir, demek oluyor ki birçok çocuğun, özellikle de ayrıcalıklı olmayan olanaklara sahip olanların, akademik gelişimi, okulların kapandığı süreç esnasında uçurumu daha da arttırarak durma noktasına gelecektir.’ Birleşik Krallık’ta yapılan yeni araştırma bulgularına göre zengin ailelerin çocukları evde öğrenime, yoksul ailelerden gelenlere oranla %30 daha fazla zaman harcıyor.

Van Lancker, internet bağlantısı olan sessiz bir çalışma ortamına sahip olmanın birçok insan için büyük bir problem olduğuyla ilgili hemfikir. ‘Bu durum, yoksulluk çeken ve kalabalık hanelerde yaşayan çocukların erişebileceği koşullar değil’ diye ekler. ‘Dezavantajlı gruptaki çocukların çok da fazla şey öğrenmiş olamayabileceği oldukça uzun bir süreçle karşı karşıyayız ve bu yüzden, gelecek dönem okul açıldığında aradaki uçurum artacaktır’

Bu karantina, birinci nesil göçmen çocuklarını, ikinci dillerini evleri dışında öğrenip, pratik edebilecekleri daha az fırsat olduğu için orantısız olarak etkileyebilir.

Okullar yeniden açılmaya başladığında ise bu eşitsizlikler sona ermeyecektir. Alison Andrew, Sarah Cattan, Monica Costa Dias ve Londra, Birleşik Krallık’ta bir düşünce kuruluşu olan Mali Araştırmalar Enstitüsü meslektaşları tarafından yapılan araştırmaya göre yoksul aileler, çocuklarının okula dönmesine izin verme konusunda daha az istekli görünüyor. Alison Andrew, ‘Kimin sağlık açısından en fazla etkilendiğini ortaya çıkan kanıtlardan bildiğimiz üzere, yoksul koşullardan gelen bireylerin koronavirüse maruz kalma ihtimalleri daha yüksek’ diyor. ‘Bu ise yoksul hanelerdeki bireyler için gittikçe artan bir endişeye dönüşüyor’ der.

Şunu akılda tutmak gerekir ki virüsün-işten çıkarılmalar gibi-ekonomik etkilerinin yoksulluğu genel olarak arttırması bekleniyor. Eğer ki bu kemikleşmiş sınıfsal bölünmeyi telafi etmek için bir şeyler yapılmazsa durumun etkileri yıllarca sürebilir. Van Lancker, ‘Ne kadar gençseniz, sonuçlarının yetişkinlik döneminize sirayet etme olasılığı o kadar fazladır’ diyor. ‘Bu etkilerin zaman içerisinde çoğaldığını biliyoruz.’

Akıl Sağlığı

Çocuğun entelektüel gelişimi her ne kadar bu kapanmaların en belirgin kurbanı olsa bile, risk grubunda olan tek şey değildir. Öğretmenler, genellikle psikolojisi kötüleşenleri fark ederek yardım alma konusunda teşvik etmede birincil kişilerdir; ve birçok okul, bünyesinde danışmanlık ve psikoterapi olanakları bulundurur. Örneğin ABD’de öğrencilerin yaklaşık %13’ü okullarında ruh sağlığı hizmeti almaktadır. Gerçekten de akıl sağlığı sorunları dolayısıyla tedavi gören savunmasız ergenlerin-%35-büyük bir kısmı için okullar destek alabilecekleri tek kaynaktır.

Daha fazla kardeşe sahip olan çocukların sosyal becerilerinin genellikle daha hızlı bir biçimde geliştiği görülmektedir, bu yüzden en kötü etkilenen çocuklar tek olanlardır.

Uzaktan yardım sağlamak mümkündür fakat ‘telemental sağlık hizmetleri’-uzaktan eğitimi zor kılan bariyerlerin hepsiyle karşılaşması sebebiyle-idealden uzaktır. Halk Sağlığı Okulu, Minnesota Üniversitesi’nden Ezra Golberstein, ‘Ruh sağlığı hizmetleri bir yandan da belirli bir mahremiyet içerir ve de buna izin verecek yaşam alanına ise tüm aileler sahip değildir’ diyor. Büyük olasılıkla bir kez daha yoksul aileler bu durumdan mustariptir.

Öğrencilerle düzenli temas içinde olmayan öğretmen ve danışmanlar, şüpheli istismar vakalarını bildiremeyeceklerdir. Armitage, ‘Birçok çocuk için ev tatsız, istenmeyen ve güvensiz bir yerken okul en çok ihtiyaç duyulan sığınağı sağlar’ der.

Golberstein bana, Mart ve Nisan 2020 süresince taciz vakası iddaalarında %27’lik bir düşüş olduğunu belirten, Florida’da son yapılan bir veri analizini gösterdi. Bu süreç içerisinde istismarcıların farklı türlü hareket etmesi çok olası görünmediği gibi bu durum, her yerin kapanmasının bir sonucu olarak çok sayıda vakanın bildirilmediğini gösteriyor.

Üzücü gerçek şu ki çocuk istismarı sayılarının -ki bunun içerisinde aile içi olanlar da dahildir- pandemi süresince artış gösterdiği düşünülmektedir. Van Lancker, ‘Eğer insanlar oldukça kalabalık hanelerde, yoksun koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlarsa bu zaten aile içi istismar olasılığıyla ilişkilidir.’ Şu an için, bu suçların çoğu pandeminin gölgesinde kalabilir.

Ergenlik, akıl sağlığı sorunlarının oluşumu ve tedavisi için kritik bir dönem olarak kabul edilir ve eğer bu sorunlar tedavi edilmezse sonraki dönemlerde çözümü çok daha zor olacaktır.

Durdurulmuş Gelişme

Salgının yarattığı geniş ölçekli sonuçlar-küresel salgın sırasında duyulan büyüme kaygısı ve aile bireyleri hakkında duyulan kaygı dahil olmak üzere- görülmeye devam edilmektedir. Çocukların, ebeveynleri ve onlara bakanların endişelerini anlamak konusunda kuvvetli sezgileri vardır ve- hastalık, işten çıkarılmalar veya izolasyonun yarattığı stresle ilintili dahi- yaşanan birçok endişeyi absorbe ederler.

Mukayese etmek gerekirse Oxford Üniversitesi, Psikiyatri Bölümünden Louise Dalton ve Elizabeth Rapa, HIV veya kanserli bireylerin çocukları hakkında yapılan araştırmaya dikkat çekmektedirler. Genellikle küçük çocuklar, ‘büyülü düşünme’ haline bağlanırlar-kendi düşünceleri veya davranışlarının olayın nedeni olduğuna inanırlar. Dalton, ‘Gereksiz yere kendilerini suçlarlar ve bazen bu oldukça suçlu hissetme haline dönüşür’-ki bu durum, yaşadığımız kriz süresince de yaşanır. Herhangi bir yaştaki çocuk ve ergenler için, belirsizlik ve özgürlüklerini kaybetme durumu içselleştirmesi zor ve uzun vadeli davranış sorunlarına yol açabilecek bir durumdur.

Ne yazık ki Dalton ve Rapa’nın sezdiği üzere, ebeveynler çocuklarını yaşanan durumlarla ve bunlarla baş etme yollarıyla ilgili yeterli derecede bilgilendirememişlerdir. Rapa, ‘Şu anda çocukların duygusal ihtiyaçları tamamıyla ihmal edilmektedir’ der. Yani çocuklara hastalığın yarattığı fiziksel etkiler ve bulaşmadan kaçınma yollarıyla ilgili bol materyal verilmiş olsa bile hükümet sağlık kampanyaları, stresle nasıl başa çıkılması gerektiğiyle ilgili oldukça az rehberlik sağlamıştır. ‘[Çocuklar] artık viral bulaşma konusunda uzman olmalarına rağmen, bu derece önemli durumlar hakkında nasıl konuşulması ve başa çıkılması gerektiği öğretilmemiştir’

Bunun yanı sıra izolasyon ve fiziksel mesafenin duygu kontrolü, özdenetimi kullanmak, akranlarla yaşanan çatışmaları yönetmek gibi sosyo-duygusal becerileri nasıl etkileyebileceği bir muammadır. Artık bilindiği üzere, eğitimde geçen süre, çocukların olgunlaşmasında önemli bir etmendir -özellikle aileler evde bu becerileri modelleyemediklerinde-ve verilen ara süreci geciktirmektedir. Daha fazla kardeşe sahip olan çocukların sosyal becerilerinin genellikle daha hızlı geliştiği görülmektedir, bu yüzden en kötü etkilenen çocuklar tek olanlardır. (Buna rağmen, tek çocuklar başka şekillerde yarar sağlayabilirler-mesela ebeveynler muhtemelen onlara evde eğitim konusunda daha fazla yardım edebileceklerdir.)

Golberstein, ‘Ne olduğunu daha iyi anlayabilmemizi sağlayacak, geçmişte yaşanan gerçek anlamda benzer bir deneyime sahip değiliz’ der. ‘Fakat çocuklar, çevrelerine karşı duyarlıdır ve yaşananlara cevap verir; daha yaşamlarının başındayken yaşanan stres etkeni, çocuğun gelişimi, akıl sağlığı ve beşeri sermaye oluşumu üzerinde etki eder, bu yüzden oldukça endişeliyim’

Kolay cevap yok

Bu sorunlar karşısında kolay çözümler yoktur. Öğretmenlerin, eğitimde büyüyen eşitsizlik uçurumunu kapatmak için, örneğin bilgisayar ve internet bağlantısı gerektiren işlere alternatifler sağlamaları gerekmektedir. Van Lancker, ‘Öğretmenler, çocukların ödevlerini yoksun koşullarda bile yerine getirebildiklerinden emin olmalıdır’ der.

Ayrıca hükümetler, çocukların ihtiyaç duydukları okuma materyallerini sağlayacak mobil kütüphaneler gibi tasarılar gerçekleştirmelidir. ‘Bunlar küçük şeyler fakat öğrenme sürecini devam ettirmede gerçekten fark yaratabilir’ der Van Lancker. Uzun vadede, okullar kriz döneminden en fazla etkilenen çocuklara özenli yaklaşıp, onların açıklarını kapatmaları yönünde gerekli önlemleri almalıdır.

Genel olarak Rapa ve Dalton, aileler ve çocuklara bakanların, pandemi sürecinin bütün ailede yarattığı hisleri açık ve samimi bir biçimde çocuklarıyla konuşmaları gerektiğini savunur. Yönelim, sürecin cesur atlatıldığını gösterme yönünde olabilir ama var olan gerilimleri görmezden gelmek, sadece geri tepmelere neden olacaktır. Bu sebeple, bu sohbetleri yapmanın yapıcı yollarını yakın zamanda yarattıkları bir videoda özetlemişlerdir. Rapa, ‘Herkes [stresleri] hakkında konuşmaya başladığında işler daha iyi oluyor’ der.

Sadece ebeveynlerin, öğretmenlerin, sosyal hizmet uzmanlarının, psikiyatristlerin ve politikacıların ortak çabasıyla, farklı sınıflardan gelen çocukların; Covid-19 sonrası dünyayla başa çıkmaya ve gelişmeye hazır olarak krizi atlatabileceğinden emin olabiliriz.

BBC Future’daki İngilizce orijinalinden Ceren Baskı tarafından Kroniko.org için çevrilmiştir.