Uluslararası Endüstriyel Tasarım Kuruluşları Konseyi’nin 50. Yılında, Endüstriyel Tasarım mesleğinin ve tasarımcıların sosyal, kültürel ve çevresel konuların gelişimindeki gücünün farkındalığını arttırmak için, 29 Haziran tarihi ‘Dünya Endüstriyel Tasarım Günü olarak ilan edildi. Bugün 14. Kez kutlanan günde bir endüstriyel tasarımcı olarak, yazımda tasarımın tarihine minik bir ziyareti borç biliyorum.
Tasarım tarihine ilişkin okuduğumuz çoğu kaynakta, (o tarihlerde ‘endüstriyel tasarım’ı kavram olarak görmesek de) endüstriyel tasarımının doğuşunun endüstri devrimi ile başladığını görürüz. Endüstri devrimini temsil eden devrimci konstrüksiyon detayları ile tasarlanmış Cyrstal Palace, 1851’de Londra’da bir sergi alanı olarak kullanıldı. Endüstri devriminin vücut bulmuş hali denilebilecek bu alan, seri üretim parçalardan üretildi. Sanat ve endüstri sergisi olan ‘The Great Exhibition’ (Büyük Sergi), İngiltere’nin makine gücünün dünyaya duyurulması amacını içerse de birçok endüstri ürünü, makine, retrospektif nostaljik ürünler (Ortaçağ standı), başka ülkelerin ürünleri (Hindistan standı) gibi farklı konseptler ve stantlara yer verdi.
İlk Dünya Sergisi olan ‘The Great Exhibition’ sonrası, ürüne ve hammaddeye yabancılaşma, makineleşmenin sanatı yozlaştırması gibi kaygıları olan William Morris ve John Ruskin gibi sanatçılar, makine üretiminin sanattan yoksun formuna karşı tasarım fikrinin gelişmesine öncülük etmişlerdir. John Ruskin, arz ve talebi karşılamak için üretim bandı fikri ile sürdürülen endüstriyel üretimin, insanlık dışı olduğunu düşünmektedir. Çalışmak, insanlaşmaktır ona göre ve işçileri sömürerek çalıştıran bu sistem, insanlıktan uzaktır.
Endüstri devrimi ile sanat ve tasarımın yozlaşmasına tepki olarak doğan Art&Craft hareketinin kuramcısı William Morris ve arkadaşları, estetik kaygılarla sanat-zanaat birlikteliğinde ürünler tasarlamaktadırlar. Usta-çırak ilişkisi, yerel malzeme kullanmak ve malzemeye saygı gibi ilkeleri vardır.
Malzemeye saygının yok olduğu (döküm demirden yapılan ağaç figürleri içeren), duyguların dibine kadar yaşandığı, tabiattan devşirilen güzelliğin her ürüne bezendiği Art Nouveau, 1900’de Paris’te açılan sergiden ismini aldı. Akım öncüleri artık kitle tüketimi ile barışmıştı fakat yönlendirmeye devam ediyorlardı; tasarlanan ürünlerin her noktasında tasarımcının izlerini görebileceğimiz kadar fazla süslü tasarlanmışlardı. Akımın kısa ömürlü olmasının en önemli sebebi, dönemde özellikle dekoratif ürünler tasarlanmasıydı. Mimar ve kuramcı Adolf Loos ‘Süsleme ve Suç’ eserinde, ‘Süsleme Suçtur’ cümlesi ile süs kullanımının emek, para ve zaman israfı olduğunu savunur ve süslemeyi cinayet olarak tanımlar.
Mutlu bir çalışan sınıf yaratmayı hedefleyen Walter Gropius tarafından 1919 yılında kurulan Bauhaus, bugünkü endüstriyel tasarım eğitiminin başlangıcıdır. Sullivan’ın ünlü ‘Form biçimi izler’ sözüne de bu dönemde rastlıyoruz. Düsturu fonksiyonalizm olan Bauhaus, 1932 yılında Berlin’e taşındı. Kandinsky, Josef Albers, Engemann, Peterhans gibi önemli isimlerin atölyeler verdiği, Nazilerin ‘Bolşevizm üreten yuva’ olarak tanımladığı tasarım okulu, 1933 yılında kapatıldı. Bauhaus’un temel tasarım ilkeleri bugün hala birçok sanat ve tasarım okulunda uygulanmaktadır. Bauhaus konusuna sonraki bir yazıda yer vermek üzere biraz kısa tutuyorum.
Bu yıl “günlük yaşam için tasarım” başlığı altında kutlanan endüstriyel tasarım gününde, dünyanın pek çok ülkesinde endüstriyel tasarım mesleğinin ve mesleki pratiklerinin günlük hayatımızı daha kolay ve verimli hale getiren ürün, hizmet, deneyim ve sistemler üzerindeki değerini ve faydalarını anlatan etkinlikler düzenlendi. Biz de buradan Endüstriyel Tasarımcıların gününü kutlamış olalım.