Kültürel sürdürülebilirlik odaklı çalışmalar yapan bir sosyal girişimin parçası olduğumdan daha önceki yazılarımda bahsetmiştim; fakat bugünkü konu ne kültürel sürdürülebilirlik ne de sosyal girişim olacak. Tekrar bu konulara dönmeyi düşünüyor olsam da bu hafta başka bir meseleden bahsetmek istiyorum. Konuyu bu girişim ile açmamın sebebi ise yeni bir kuluçka programından kabul almam ve bu kuluçkanın eğitimlerinden biri olan ‘design thinking’ namı diğer ‘Tasarım Odaklı Düşünme’ kimilerine göre ‘tasarım odaklı düşünce’.
Alacağım eğitim her ne kadar ertelenmiş de olsa bana bu konudan bahsetmek için ilham verdi. Akademik anlamda ilgilendiğim bir konu da olan design thinking ile ilgili bir tasarımcı olarak artık iş dünyasında da sıklıkla yer bulan bu yaklaşımdan bahsetmek ve biraz da örnekler vererek sizlere aktarmak istiyorum.
Design Thinking yaklaşımı, var olan problem tespit etme ve problem çözümü konularında yenilikçi bir bakış açısı sunuyor. Aslında pek de ‘yeni’ olmayan bu yaklaşımın temelleri de Simon’un 1969 yılında yazdığı ‘The Sciences of the Artificial’ makalesi ile atılıyor. Simon’dan sonra bu alanda tabii ki pek çok akademik ve pratik çalışma yapılıyor. Kees Dorst da bu alanda çalışmalar yapan çok değerli bir akademisyen. Dorst’un ‘Frame Innovation: create new thinking by design’ çalışması Erkan Ünal tarafından çevrilmiş ve Koç Üniversitesi tarafından yayımlanmıştır.
Tasarımcıların mesleki pratiklerinin problem tespit etme ve çözme konusundaki faydaları, bugün Design Thinking yaklaşımının iş dünyasında da kullanılmasını sağlıyor. Girişimci adaylarına, yöneticilere, çalışanlara ve pek çok farklı alana verilen bu eğitimler, Dorst’un da söylediği gibi ‘yenilikçi bir çerçeve’den bakmayı öğretiyor. Design Thinking, tasarımcı olmayanlara tasarımcıların metotlarını gündelik hayatlarında da kullanma ile ilgili temel bilgileri kazandırıyor.
Tom Peters 2004 yılında yaptığı çalışmasında Design Thinking’i şu şekilde tanımlar; “Tasarım, yalnızca güzel nesneler oluşturmak için değildir. Tasarımın asıl önemi, karar alma, problem çözme ve değer yaratma faaliyetlerine bütüncül bir yaklaşım getirmesinden gelir”.
Birazda bu metot nasıl çalışıyor ondan bahsetmek istiyorum. Yapılan çalışmalara göre Design Thinking beş adımdan oluşuyor. İlk adım, kullanıcı ihtiyaçlarını algılamak için yapılan araştırma süreci yani empati, ikinci adım elde edilen araştırma sonuçlarına göre ihtiyaçların tanımlandığı tanımlama, üçüncü adım araştırmalar sonucu tanımlanan problemlerin çözümleri için gerçekleştirilen fikir oluşturma aşaması, dördüncü adım fikirlerin uygulamaya döküldüğü prototip aşaması. Son adım olan test aşamasında ise uygulanan çözümlerin başarısının sağlaması yapılıyor.
Design Thinking yöntemine sıkça başvuran markalardan biri Starbucks, kullanıcılarını ne kadar iyi tanıdıklarını hepimiz görebiliyoruz. Markanın ortaya çıkış hikayesi ile başlayan design thinking yaklaşımını yeni ürün ve kampanyalarında da görebiliyoruz. Yöntemin ‘empati’ adımını, yüzlerce müşteri ile yaptıkları röportajlar ve gözlemler ile tamamlıyor ve sonraki aşamada bu verilere dayanarak kullanıcılarının aidiyet ve konforlu alan beklentisini tanımlıyorlar. Belirlenen beklentilerin kullanıcıların tek başına kafeye gittiğinde de konforlu ve özgüvenli olabilmesini sağlayacak stratejik olarak yerleştirilmiş yuvarlak masalar ile gerçekleşebileceği fikrini oluşturuyorlar. Prototip aşamasında uygulamaya geçiliyor ve kullanıcılar masalar ile buluşuyor. Test aşamasında aldıkları geribildirimler ise, prototiplerinde revize yapıp yapmamaları gerektiğini gösteriyor. Bu örnek sadece stratejik olarak konumlandırılmış yuvarlak masaları açıklıyor. Starbucks pek çok adımında design thinking methodunu kullanıyor. Karton bardaklarının üzerine isim yazarak yaptığı ‘kişileştirilme’ çalışması da bir başka örnek olarak gösterilebilir.
Yazımın sonuna gelirken bir konuya değinme sorumluluğunu hissediyorum. Çeşitli platformlardan alınan Design Thinking eğitimi, eğitim katılımcılarını maalesef tasarımcı yapmaz, sadece tasarlama yöntemini bir araç olarak kullanmayı öğretir. Gündelik hayatımızda da uygulayabileceğimiz bu tasarım yöntemini siz de uygular ve faydasını görürseniz benimle paylaşabilirsiniz. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Bazı Linkler
Simon’ın ‘The Sciences of the Artificial’ isimli çalışması için;