Bir müzik yazarı ve altısı serbest çalışan müzisyen olmak üzere toplam yedi kişi ile yapılan söyleşi, üçüncü bölümüyle devam ediyor.
- Doğal afetler, terör saldırıları, yas, özel dini günler gibi dönemlerde canlı müzik icraları sıklıkla iptal edilmekte, bu durum da yevmiye usulü çalışan müzisyenlerin gelirini olumsuz etkilemekte. Şu anda yaşadığımız küresel salgın hastalık da eklendiğinde Türkiye’de canlı müzik icrasının geleceğinde neler olabilir, köklü değişiklikler bekliyor musunuz?
Şefik Kahramankaptan: Salgın tam olarak kontrol altına alınamadığı sürece, özellikle eğlence yerleri ve canlı müzik icra edilen mekanlara eski düzeyde ilgi olacağını sanmıyorum. Özellikle halkın eğitimli ve bilinçli kesimi mümkün olduğunca bu tür yerlerden uzak durmaya çalışacak. Talep azlığı nedeniyle bu alandaki arz da düşecektir. Bu da serbest çalışan müzisyenler için işin azalması, gelirin düşmesi anlamına geliyor.
Canlı müzik icrasından kasıt, devlet sanat kurumları ile özel orkestraların konserlerini de kapsıyorsa onlar için de durum pek farklı olmayacaktır; ancak, devlet sanat kurumları izleyicili konserlere-temsillere başlamaya zorunlu tutulabilirler. Bu durumda da yeterli, eski düzeyde dinleyici-izleyici sayısına ulaşmaları uzun bir süre alacaktır.
Son söz olarak, “canlı müzik icrası” tanımı kapsamında köklü değişiklik beklemek mümkün gözükmüyor.
Şinasi Celayiroğlu: Yakın gelecekte müzisyenleri zorlu günler bekliyor. Müzik icrası çoğunlukla topluluklara yapılır ve şu anda zorunlu bir sosyal mesafe durumu var. Hastalıkta vaka sayısı sıfırlansa bile bu sürecin tedirgin edici etkilerinin devam edeceğini düşünüyorum. Alışveriş merkezleri, berberler, kuaförler çok yakında açılıyor, hemen akabinde de kafelerin açılabileceğinden bahsediliyor. Canlı müzik yapılan mekanlar ve konser alanlarından daha hiç bahsedilmedi. Aslında müziğin içinde bulunduğu koca sektörden bu süreçte hiç bahsedilmedi desek daha doğru. Daha önce belirttiğim gibi, görmezden gelme ve öncelikler listesinde çok aşağılarda bulunma yine gözlemleniyor. Tabii ki topluluklar bir risk; ama başka sektörlerde işler ya yavaştan hareketleniyor ya da planlar, olasılıklar konuşuluyor. Müzik ve buna bağlı sektörlerle ilgili henüz ben bir gelişme duymadım.
Ahmet Polat: Her olayda ‘’kapatın şu canlı müziği’’ demek çok kolay. Mesela şöyle söylense ’’yas var, afet var, terör var durdurun herkesin maaşını’’. Bu iki konu da sonuç olarak aynı şeyi ifade ediyor; ancak birinci ihtimal daha kolay. Serbest çalışarak geçimini sağlayan müzisyenlerin, seslerini güçlü bir şekilde duyurabileceği ortam olmadığı sürece, köklü bir değişiklik şimdilik gözükmüyor. Gözüken ve net olan şu: ’’Sosyal devletin görevini sosyal vatandaş üzerine alsın.’’
İlter Kalkancı: Canlı müzik performansına dayanan bütün etkinlikler en az 2 yıl boyunca ya yapılamayacak ya da normalde oluşturduğunun en az yarısı kadar gelir getirecek bence. Bu da pek çok mekânın kapanmasına, pek çok festivalin iptaline ve pek çok müzisyenin çaresiz bir şekilde iş aramasına neden olacak. Köklü değişiklikler olmak zorunda. Müzik piyasası daha da küçülecek. İyi yönde gelişmeler de olabilir; ancak güçlü bir deprem nasıl hazırlıksız yakaladığında yıkıcı etkiye sahipse canlı müzikle ilgili tüm meslekler de (ses teknisyenleri, ses mühendisleri, yardımcı müzisyenler vb) bir yıkım yaşayacak. İyi yönde gelişmeler olmasını ne yazık ki beklemiyorum.
Can Onur: Benim çaldığım yıllarda, önemli spor karşılaşmaları olduğunda bizlere haber verilmeden programlarımızın iptal edildiği olurdu. Yaşanan terör saldırılarında alınan üzücü haberlere nedense sadece müzisyenler üzüldüklerini gösteriyorlar. Bu ülkede başka mesleklerden milyonlarca insan var, onlar üzülmüyorlar mı bu haberlere? Kimsenin maaşında kuruş eksilmezken müzisyenler konserlerini, gece programlarını iptal ediyor ve bu bir nevi maddi bağış yapmaktır aslında. Müzisyenlerin yaptığı maddi bağışı zengin iş adamları, mekân sahipleri yapamazlar mı? Müzisyenlik bir hobi olduğu için böyle terör olaylarında maddi sıkıntıya uğruyorlar. İşin iş veren tarafı şu: Eğer mekân sahibi yas zamanında mekanını kapatmazsa terör olayına üzülmemiş gibi görünecektir ve bu onun ticari hayatı için olumsuz bir durumdur. Müzisyen programını iptal etmezse yas zamanında eğlenen, içen, dağıtan bir imaj çizecek ve toplum tarafından sevilmeyecektir. Müzisyenler hassas insanlardır, muhtemelen başka insanlardan daha çok üzülüyorlardır; ama kimsenin geliri eksilmezken kendileri evine para götüremeyen tarafta olurlar. Soruya cevap verecek olursam: Müzisyenler müzisyenliğin hobi olduğu görüşünü düzeltmedikçe canlı müzik icrasının geleceğinde bir değişiklik olacağını düşünmüyorum.
Caner Bektaş: Açıkçası beklemiyorum. Alkolden alınan vergi ortada. Büyük çaplı orkestralarda küçülmeye gidilebilir. Repertuar konusunda değişikler olabilir. Ben ”eski” müziğin repertuarlarda oldukça yer edeceğini düşünüyorum, zira geçmişin de ne kadar önemli olduğunu bu süreçte öğrenmiş olduk.
Barış Menküer: Salgının hafiflemesiyle eğlence sektöründe kısa vadede bir talep artışı olacağını düşünüyorum; ama hayatımıza giren “sosyal mesafe” kavramının en zor uygulanacağı yerler de barlar ve eğlence mekanları. Açıkçası kestirmek çok güç. Mekanların farklı uygulamalara gideceklerini düşünüyorum. Kimisi canlı müzik günlerinin sayısını azaltabilir, kimi ekonomik sıkıntıları fiyatlara yansıtabilir. Kimisi de önlemler tamamen hafifletilene kadar canlı müzik yapmayabilir. Orta ve uzun vadede de her şeyin salgın öncesi haline döneceğini ümit ediyorum.
Görkem Aygün: Özel durumlarda öncelikli olarak canlı müziğin durdurulması beni hep kızdırmıştır. Futbol maçları, tiyatrolar, sinemalar, diziler, şovlar tam gaz devam ederken canlı müziğin kesilmesi kastidir. Müzik, sadece bir eğlence aracı olarak görülemez. Ayrıca “yas tutun!” diye duyar kasan insanların da aslında o kadar da umurlarında olmadığını düşünüyorum. Genellikle, samimiyetsiz ünlülerin sırf sosyal medyadan prim toplamak için yaptıkları hareketlerdir. Canlı müziğe bakış zaten bu denli olumsuzken bir de küresel salgın hastalığın gelişmesi mekanları daha kötü etkileyecektir. Müzikli mekanlar açıldığında sosyal mesafeye uyma zorunluluğu da olacağından, az masa ve az insanla programlar yapılacak, yine ekonomik kayıplar yaşanacaktır.
Konu ile ilgili ekleyebileceğiniz dilek ve önerileriniz varsa lütfen yazınız.
Ahmet Polat: Son olarak, toplulukların bireylerinin birbirlerine saygılı, sevgili ve anlayışlı olmalarına, sorunların kendiliğinden çözülebileceği iklimi yaratacağına inanıyorum. Bencillikten uzak bir ilişki, kanun konmadan bile çoğu aksaklıkları ve yaşanan olumsuzlukları birden ortadan kaldırıverir. Çok karmaşık ve zor gözüken olumsuzluklar, çok karmaşık ve zor bir düşünce ile düzeltilemez. Saygılarımla.
Psikolojik Boyut
Mülakatta verilen cevaplar bizlere daha geniş boyutlu düşünmemizi sağlıyor. Bunun ötesinde olayların göremediğimiz tarafları hakkında da fikir edinmemize yardımcı oluyor. Pandemi nedeniyle işleri duran müzisyenlerin yaşadığı ekonomik durum aşikâr. Ekonomik durumun yarattığı psikolojik durum da net olarak görülebiliyor; ancak belirtilen önemli bir psikolojik kondisyon var ki o da sahnede olmanın verdiği tatmin duygusu. Bunun telafisi için teknolojiyi kullanabilen genç müzisyenler, Instagram ve Facebook gibi sosyal medya sağlayıcılarından canlı yayınla müzik yapma yoluna gittiler. Bu bir şekilde tatmin duygusu oluşturdu. Pandeminin yarattığı olumsuz havayı kafasından uzaklaştırmayı becerebilen bir kısım de müzisyen bu dönemde eve kapanıp kendini geliştirme yoluna gitti; ancak bu iradeyi ve disiplini gösterebilen müzisyenler çok küçük bir yüzdede yer almaktadır.
İlk adımı kim atmalı; müzisyenler mi, devlet mi?
Serbest çalışan müzisyenlerin kendilerini sağlık sigortası, emeklilik gibi bir sosyal güvence altına almaması genel görülen bir durum. Şu bir gerçek ki Türkiye’de diğer mesleklerde serbest çalışanlar da kendilerini sosyal güvence altına alma yoluna pek gitmiyor. Aylarca ödenmeyen primler ancak bir hastalık zamanında ödenmeye çalışılıyor ve toplu ödemeler yine maddi durumu zorluyor. Öte yandan Türkiye’de serbest meslek sahipleri, genellikle emekliliklerini yaşayacak kadar uzun yaşamayacakları düşüncesindeler. Bu, onların sadece “günü” yaşama düşüncesinden ve geleceğe ümitle bakmamalarından kaynaklanabilir. Yaşanan pandemi bu düşüncelerin değişmesinde etkili olabilecek midir? Cevaplarda belirtildiği gibi “sosyal devlet” sadece kağıt üzerinde yazılı olan bir kavram olarak kalmamalı. Zorunlu sigorta sistemi her mesleğe uygulanmalıdır. Önlemler ve düzenlemeler noktasına gelindiğinde bu işin başını müzisyenler mi yoksa devlet mi tutacak sorusu ortaya çıkıyor. Devletin müziğe ve eğlence sektörüne bakışı belli olduğu için devletin ilk adımı atmayacağı tahmin edilebilir. Bu yüzden sendikalaşma, birliklerin oluşturulması gibi örgütlenme yolları ile müzisyenlerin bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu örgütlenme sonucunda devlet karşısında sonunda bir muhatap bulabilecektir. Bu ilk aşamayı tamamlayamadıkça müzisyenler lehine bir gelişme olmayacağı net olarak görülmektedir.