Bir müzik yazarı ve altısı serbest çalışan müzisyen olmak üzere toplam yedi kişi ile yapılan söyleşi, ikinci bölümüyle devam ediyor.
- Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmelere bakınca gelecekte bu tür krizlerin tekrar etme ihtimali yüksek gözüküyor. Bu bağlamda sosyal güvencesiz yaşayan müzisyenler için devlet nasıl önlemler alabilir?
Şefik Kahramankaptan: “Sosyal Devlet” kavramı, Türkiye’de kağıt üzerinde var sadece. Devletin herkesi içine alan sigorta sistemini gerçekçi yaklaşımla örgütlemesi lazım. Bu yapılmadığı sürece soruna, ne müzisyenler ne de diğer serbest çalışan meslek sahipleri için bir çözüm bulunabilir.
Şinasi Celayiroğlu: Öncelikle belirtmek isterim ki toplum algısında müzik ve müzisyenlik çok ilginç bir yerde. Hemen hemen her birey müzik dinler, sevdiği tarzlar vardır, bayıldığı şarkıcılar vardır. İsimlerini, hayatlarını bilirler, şarkılarını mırıldanır ya da söylerler. Birçoğu canlı etkinlik ya da konserleri takip eder, arkadaşlarıyla bu şekilde sosyalleşir; kulaklığında, arabada, evde ve bunun gibi birçok alanda hep müzik vardır. Tabii unutulan çok önemli bir şey var ki o da müzik dünyası sadece göz önünde olan ünlü kişilerden oluşmamaktadır. Orkestra üyeleri olan müzisyenler, stüdyodaki teknik donanımlı müzik insanları, müziğin icrasını mümkün kılan büyük bir eğlence sektörü ve tüm bunlara bağlı alt kollarda çalışan emekçiler o “çok sevilen” müziğin oluşumuna ve icrasına her anlamda aktif olarak katkıda bulunmaktadır. Bu bahsettiğim kişileri öncelikle toplum bir meslek grubu olarak kolay kabullenemez. Hobi olarak görme eğilimi vardır, “ana bir işin yanında eğlencelik bir uğraşı gibi olsa daha iyi olur” izlenimi süre gider. Çoğu gece saatlerinde alkollü mekanlarda çalışan müzisyenlere bakış, toplum ve devlet açısından çok sempatik değildir. Kişiler müziği sever, müzikli yerleri sever ama müzisyen yaşamına biraz mesafeli olurlar. Dolayısıyla devletteki yeri de çoğu başka meslek grubunda olduğundan çok daha belirsiz, etkisiz, görmezden gelinecek bir seviyededir. Devletin müziği ve müzisyeni her alanda teşvik etmesi, koruyup kollaması sadece emekçilerin hayatlarına dokunmaz, daha geniş anlamda sanata ve toplumsal yaşama da etkisi olur. Hayat sadece maddelerden oluşmaz, müzik bu yüzden, duygulara dokunduğu için bu kadar popülerdir. Devletin bu sektördeki ihtiyaçlara el atması için tutarlı bir politikası, daha da önemlisi bunu samimiyetle istemesi gerekir.
Ahmet Polat: Devletler böyle durumda hiçbir önlem alamazlar; çünkü devlet cansız bir varlıktır. Ona can veren ve işleyişini sağlayan yöneticilerdir. Bu yöneticiler o halkın içinde yaşayanların bir kısmıdır. Eğer o halk, o topluluk, serbest çalışarak geçimini sağlayan müzisyenlerin yaşantılarını empati yaparak düşünmezse yöneticilerin de bu soruna kafa yorup çözüm bulmaları zaten beklenemez. Ayrıca o halkın, o topluluğun, güzel sanatlar diye adlandırdığımız grubun içinde olan, serbest çalışarak geçimini sağlayan müzisyenlere verdiği değerle doğru orantılı bir çözüm bulunabilir. Yoksa sanata, bilime, üretime değer vermeyen bir halkın yöneticileri de sanata, bilime, üretime değer vermez ve bu konuya bir çözüm bulma sorumluluğunu hissetmezler. Yapılması gereken tabii ki a) Güvenceli bir çalışma ortamı
- b) Yeni yapıtlar üretmeleri için ekonomik destek
- c) Sürekli ve periyodik olarak yaptıkları üretimi sergileyecekleri ortamlar yaratılıp üretimlerinin önünün açılması, her türlü destek
İlter Kalkancı: Devlet, müzik yorumcuları ya da performans sanatçıları için kurulmuş STK’larla çalışarak, ilk önce herkesin adil şartlarda ve belirlenecek standartlara göre ücret kazanmasını sağlayacak bir “Birlik” oluşturmalı ve hiçbir müzisyenin belli bir minimum ücret altında kalmayacak ücretlere çalıştırılması kanuni zorunluk haline getirilmeli. Bunun örnekleri Batı ülkelerinde var ve adına İngilizce’de “Union” deniyor. Sonrası ise sağlık sigortası.
Can Onur: Müzisyenliğin hobi olduğu görüşü düzeltilmedikçe devlet bizi ciddiye almayacaktır. Müzisyenliğin hobi olarak görülmesinin sebebini de kesinlikle devlete yüklemiyorum. Müzisyen kendisine düşük rakamları uygun görür, kötü ortamlarda çalmaya razı olur, sigorta talep etmez, örgütlenmez, meslektaşlarını savunmaz, mekân sahibinin emrinde olur ise bu bir meslek değildir zaten. Ben devlet olsam elbette böyle görünen bir grubu ciddiye almam.
Caner Bektaş: Açıkçası ne söylesem bilemiyorum; ancak devletin önlem almasından ziyade sosyal güvenceden önce, devletin ayakları yere basan bir müzik politikası olmalı. Müzik devlet için ne derecede önemli bunu tam olarak kestiremediğimden bir şey söylemek oldukça zor, zira çalgıcılıktan çok daha zor meslekler var ve bu mesleklere mensup kişiler çok daha ağır şartlar altında çalışmakta. Bir de müzisyenlerin hangi ilde, hangi semtte müzik yaptıkları ve hangi müşteri/dinleyici kitlesine hitap ettikleri de oldukça önemli; çünkü bazı işletme sahipleri müzisyenlere sigorta yapmakta. Tabii burada kentlerin ve mekanların sosyal ve ekonomik şartları önem arz etmekte. Devletin önlem alabileceğini sanmıyorum.
Barış Menküer: Aslında bu çapta olmasa da ara ara yaşanan olumsuz olaylar, ilk sıralarda eğlence sektörüne yansıdığı için Türkiye’deki müzisyenler sık sık bu duruma maruz kalıyor. Devlet tarafından sendikalar daha güçlü bir yapıya kavuşturulsa, işverenlerin sosyal güvence sağlaması zorunlu tutulsa, sözleşmeli çalışma imkânı verilse, taban ücret belirlense ve bunların yaptırımı olsa böyle dönemlerde mağduriyetler en azından ekonomik boyutta giderilebilir. Sendikalı olunca kendi katkı payınızı dışardan ödeyerek emekli olma şansınız var. En azından bu katkı payının bir kısmı işveren ve devlet tarafından karşılanabilir. Bu yük ve maliyetlerin tek başına müzisyenin sırtına yüklenmesi adil görünmüyor.
- Devletin alması gereken önlemlerden bağımsız olarak düşünürsek müzisyenlere düşen sorumluluklar neler olabilir?
Şefik Kahramankaptan: Müzisyenler dediğimiz zaman, onlar da kendi içlerinde değişik konumlara ayrılıyor. Konservatuvar mezunu olup da işsiz olanlar var; alaylı ya da okul mezunu müzisyenlerden eğlence dünyasında çalışanlar, nişan-düğün gibi organizasyonlarda çalanlar, serbest olarak müzik dersleri verenler başlıcaları. Çoğu, kazandıkları sürece durumu sorun etmiyor. Oysa onların da örgütlenmeleri, kendi içlerinde mevcut mevzuat çerçevesinde sandık ve benzeri kuruluşlarla işsizlik ve sağlık sorunlarıyla karşılaştıkları zaman başvurabilecekleri, devlet dışındaki mekanizmaları oluşturmaları gerek.
Şinasi Celayiroğlu: Aklıma gelen ilk konu kişisel maddi birikimlerle ilgili. Çoğu zaman düzenli bir maaş olmadığı için gelir, işlerin istikrar ve yoğunluğuna göre, bazen umulandan da çok olur; bazen de hiç olmaz. Genç bir müzisyenin eğlenceli bir hayatta para harcaması ne kadar doğalsa da (kimse sıkıcı bir işte çalışmak istemez, ama mecbur kalır), bu tarz bir yaşamın sonsuz olmadığını, her anlamda hayatın belli sınırları tatsızlıkla hissettireceği bilinmelidir. En azından yaşça büyüklerinin dedikleri ve yaşadıklarından ders çıkarılabilmelidir.
Bir de işin sanatsal boyutu var. Müzik icrası her ne kadar çoğunlukla eğlence mekanları sınırlarında estetik açıdan epey tartışmalı popüler müziklerle olsa da kanımca müzisyen, daha sanatsal performanslara çok da uzak olmadığını hiç unutmamalı. Az önce toplum ve devlet üzerinden yaptığım materyalist eleştiriyi burada da biraz müzisyen için yapıyorum. Kolay ve hızlı tüketimin ötesinde, her ne kadar para getirmese de sanatsal nitelik ve üretim, müzisyeni çok tatmin ve mutlu edebilir; çünkü gece hayatından para kazanmak çok da kolay değil, deşarj olmak gerekiyor.
Ahmet Polat: Serbest çalışarak geçimlerini sağlayan müzisyenler, güvencesiz çalışmayacaklarını bıkmadan istemelidir. Yerel olarak birlik kurmaları gerekiyor. Birlikte karar almak ve birlikte hareket etmek gerek.
İlter Kalkancı: Gelir konusunda standartlar belirlenmesi durumunda (eğer bir “Birlik” oluşturulup standart/minimum ücretler belirlenebilirse), bu standartları düşürecek “ücret kırma”ya neden olacak işleri kabul etmekten kaçınmaları olabilir. Onun dışında toplumumuzdaki her kesimden insanda olması gerektiği gibi, para ve varlık yönetimi konusunda bence müzisyenler kendilerini eğitmeli, zira kişisel ve ekonomik sorunlarını düşünmek ve geleceklerini ona göre sağlama almak, ilk önce bireylerin görevi.
Can Onur: Müzisyenlerin öncelikle kendilerine değer vermeleri gerekir. Bir repertuar çıkarmak çok zordur. Yıllarca elde edilen enstrümanı öğrenme aşamalarından sonra saatlerce, günlerce, haftalarca çalışmanın ürünüdür bir repertuarı çalabiliyor olmak. Bir enstrümanı çalmak ve o enstrümanla ilgili her soruya cevap verebilecek kadar bilgi sahibi olup bunu en doğru kelimelerle her seviyeden öğrenciye aktarabilmek de çok uzun yıllarla elde edilen bir tecrübenin ürünüdür. Bunların bir bedeli vardır ve bu bedel müzisyene ödenmelidir. Normalde çalışan herkese aldığı maaş üzerinden sigorta primi yatırılır. Bizlerin asgari ücretten bile sigortalarının yapılmadığını belirtmek isterim.
Sahneye çıkan müzisyen daha renkli, daha güzel müzik yapmak için kazandığı parayı ekipmana yatırır. 700 liradan aşağı pedal bulmak zordur. Enstrüman ve amfi fiyatlarına hiç girmiyorum. Gitaristin teli, penası ve perdeleri eskir. Bunların hepsini gitarist zamanla kendi maddi imkanlarıyla değiştirir. Kendini yıllarca geliştirip, bu kadar maddi yatırım yapıp sigortasız ve düşük fiyatlara çalışmayı müzisyenlerin kendilerine uygun görmemeleri gerekir.
Başka meslekleri olan, maaşı, maaşı üzerinden sigortaları yatan ve gerçekten de bu işi hobi olarak yapan insanlar var. Bu insanlar çalıştıkları kurumlardan arkadaşlarını çağırarak bir kalabalık oluşturuyorlar ve bedava sahneye çıkıyorlar. Mekân sahiplerinin de bu çok hoşuna gidiyor. Hazır müşteri, kalabalık bir görüntü, bedava grup… Daha ne olsun? Ama bu durum sadece müzikten para kazanan ve başka geliri olmayan müzisyeni olumsuz etkiliyor.
Mekân sahipleri bazen de gelen müşteriden belli bir yüzdeyi müzisyene vermeyi öneriyor. Mecbur kalıp bunu kabul eden müzisyen bazen akıl almaz paralarla evine dönebiliyor. Müzisyenin görevi müzik yapmaktır, mekân sahibinin kasasını, defterini denetlemek kesinlikle değildir. Başıma gelen bir durumu anlatayım. Bana kalsa asla kabul etmezdim; ama saygı duyduğum, çok sevdiğim bir abimin grubuydu. Kendisini kıramadım, grubunda çaldım ve ücret konusuna karışmadım. Ankara Gaziosmanpaşa’da pahalı bir yerde, yüzdeyle anlaşmıştık. Yaz olunca müşterilerin bir kısmı dışarıda oturmayı tercih ediyordu; ama müşteri sayısında önemli bir düşüş yoktu. Bir gece programı bitirip paramızı almaya gittiğimizde hayatımda aldığım en düşük parayı vermişlerdi kasadan. Bunun ne olduğu sorunca, içerideki müşterilerin yüzdesi bu kadar demişti mekân sahibi. Dışarısı sayılmıyormuş meğerse. Sene 2013’tü ve o yıldan beri sahneye çıkmıyorum, çıkmak da istemiyorum. Hala yüzdeyle çalışan müzisyenler var. Devamlı gelir olsun diye sabahın geç saatlerine kadar, hemen hemen her gün düşük ücretle çalışan müzisyen arkadaşlarımız var.
Emekçi ve sömürülen tarafta olduğumuz için mekân sahiplerinin tarafında olmamız, yaptığımız işi meslek olmaktan çıkarır. Müziksen dışında haklarımızı savunan bir sendika yok. Müziksen’den haberi bile olmayan birçok müzisyen var. Müzisyenlerin birbirlerini savunmaları, aktif olarak bu kurumu desteklemeleri gerekir.
Gürültünün, geç saatlere kadar çalışmanın sağlığı olumsuz etkilediğini herkes bilir. Müzisyenler sağlıklarını da hiçe sayarak çalışırlar. Tüm bunları hesaba katarak müzisyenlerin düşük fiyatlara çalışmamaları, mekân sahiplerine yasal yollardan baskı kurmaları gerekir.
Caner Pektaş: Çok basit ”birlik olmak”. Pazarlamacı gibi değil, müzisyen gibi düşünmek. Tabi böyle bir hak mücadelesi için müzisyenlerin ciddi bir biçimde örgütlenmesi gerekir. Bu örgütlenmeyi sürdürmek için de fikir birliği gerekir; ancak bu mücadelenin hem teorisinin hem de pratiğinin önüne her seferinde maddiyat geçmekte. İşletmelere ve dinleyici/müşteri kitlesine karşı biraz cesur olursak çoğu meseleyi çözeriz. Önce bir araya gelmek lazım. Sendika, Sgk sonrasında tartışılır zaten.
Barış Menküer: Böyle günlerde bizlere düşen en büyük sorumluluk performansımızın gerilememesi işin çalışmaya devam etmektir. Bu negatif durumdan yaralanmanın yolunu bulup kendimizi geliştirmek, belki beste yapmak, zaman ayıramadığımız detaylara vakit ayırmak doğru bir yol olabilir. Şahsen bilgisayar ortamında kayıt yapma ve mixing konuları üstüne kendimi geliştirmeye çalışıyorum.
Genel olarak bakıldığında ise müzisyenler için en büyük sorumluluk işlerini ciddiyetle yapmalarıdır. Eğlence sektörünün handikapı, müzisyenlerin de eğlenmeye gittiğinin sanılmasıdır. Maalesef bunu dinleyicilerimizden sık sık duyuyoruz.
Devam Edecek
Kapak görseli: Drew Litowitz