Yaşamın her alanında sıklıkla karşılaştığımız ‘şiddet’ kavramını, son haftalarda yaşanan, yaşanmasını hiç istemediğimiz olaylar karşısında cümle içinde çok fazla kullandık. Çok fazla kınadık ve üzüldük.
Kınamak, üzülmek… Bunlar çok geçici değil mi? Haberini aldığımız her yeni şiddet olayı bir öncekini unutturmuyor mu? Yoksa tüm bu şiddeti zihnimizin bir yerinde depoluyoruz ve sonra… Yine elimizden bir şey gelmiyor mu? Unutmamak için konuşmalıyız, yazmalıyız, üretmeliyiz. Bu yazı kapsamında şiddet üzerine üretimden bahsetmek istiyorum. Bir podcast, bir sözleşme, iki ürün tasarımı ve bir projeden oluşacak bu yazı, farklı alanların şiddete tepkisinin ufak bir derlemesi olarak tasarlandı.
Besdokuzdört, bir podcast serisi. 594 kilometre uzaklıkta yaşayan iki kadının günlük sohbetlerini, bu sohbetlerde geçen eleştiri, öneri ve yorumlarının başka hayatlara da dokunabileceğini düşündükleri ve bunu kayıt altına alarak paylaştıkları bir seri. Her hafta farklı bir konsept ile dinleyicilerini buluşturuyorlar. Son haftalarda yaşanan şiddet olayları için de iki hafta önce paylaştıkları bir bölümleri var. Bu bölümü iki kadının bakış açısından dinlemek, kendi aralarında konuştukları ‘şiddet nedir?’, ‘neyin şiddet olduğunu gerçekten hepimiz biliyor muyuz?’ gibi asıl amacın bilgi vermek değil sorgulatmak, farkındalık kazandırmak, biraz da düşündürmek olduğu bölümde düşündüm, sorguladım. Gündem değişmediğinden maalesef yine bu konuyu konuşmak zorunda kaldılar ve dün gece yeni bir kayıt paylaştılar. Ben de bu yazıyı okuyanların dinlemesini tavsiye ettiğim için ilk olarak bir podcaste yer vermek istedim.
İkinci sırada ise son iki gündür hepimizin sosyal medya hesaplarındaki akışta karşılaştığı ‘Challenge Accepted’ yazılı SOLUK kadın fotoğrafları var. “Ölmek istemiyorum” diyen kadınların ardında, bu siyah beyaz fotoğraflı kadınlar adalet savaşı veriyor. Konu ‘İstanbul Sözleşmesi’. Bahsedilen sözleşme, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve şiddet türleri ile mücadele için 11 Mayıs 2011 yılında İstanbul’da düzenlenen toplantı ile imzaya açıldı. 2019 yılı itibariyle 34 devlet ve Avrupa Birliği tarafından da onaylandı. Avukat Kardelen Yarlı’nın da belirttiği gibi ‘Kadına yönelik şiddet sadece fiziksel değil, dijital, psikolojik, cinsel, ekonomik şekillerde de karşımıza çıkabiliyor.’ Dolayısıyla sözleşme toplumsal yapıyı bozmaktan ziyade güçlendirmek için var.
“Önleme, koruma, kovuşturma ve destek” politikalarından dört temel yaklaşımı içeren, şiddetle mücadele için bağımsız mekanizmaları ve yaptırım gücü olan hayati bir sözleşme. Bu sebeple siyah beyaz soluk kadın fotoğraflarının altında #istanbulsözlesmesiyasatir başlığını görüyoruz. Soluk fotoğraflı kadınların başlattığı bu challenge, sözleşme ile ilgili dezenformasyonun bir yana bırakılması ve kadınların solmaması için bir farkındalık projesi olarak görülebilir.
TIKLAYIN – İstanbul Sözleşmesi’nin tam metni
Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre dünyadaki kadınların üçte biri yaşamları boyunca şiddet görmekte. Bu kadar hassas bir konuda tasarımcılar da çözüm üretmeye çalışmaktadır.
Tasarımcıların şiddete karşı ürettiği örnek tasarımlardan birisi, yüzük şeklinde tasarlanan bir panik düğmesi olan Nimb yüzüğüdür. Şiddete uğrayan kadınların bu yüzüğün içine yerleştirilen düğmeye basması ile, acil durum müdahale ekiplerine ve bireyin seçtiği kişilere uyarı göndermesi sağlanır. Ürün şiddeti yok etmeye değil, şiddet mağduru kadına yardım ulaştırılmasını hedeflemektedir. Problemin köküne inmeyen çözümler her zaman eleştiri konusu olmuştur. Bir kadının bir yüzükten, bir acil durum butonundan yardım almayacağı günleri görmeyi umarken bu üründen de bahsetmek istedim.
Bir başka örnek ise toplumsal problemler ile ilgilenen bir tasarımcı grubu, Hollanda Kamu Davaları Servisi ve Adalet ve Güvenlik Bakanlığı iş birliği ile tasarımın çocukların cinsel sömürüsüne karşı savaşmak için nasıl faydalı olabileceği üzerine çalışmalar ve projeler ürettikleri ‘No Minor Thing’ isimli bir platform kurdu. Seçilen tasarımcı grupları ile şiddete uğrayan çocukların problemlerine odaklanan 17 proje tasarlandı.
Savunmasız ve dezavantajlı olan bu grubu eğitmek ve öğretmek için tasarlanan bir oyun örneği bu projelerden bir tanesidir. Gençlere ikilemler sunan ve kendilerini savunmak ile ilgili bilgileri bir oyun aracıyla vermeyi hedefleyen bu projede gençler, ‘Benden büyük insanlara hayır diyebilir miyim?’, ‘Biri beni sömürmeye çalıştığında ne yapabilirim?’ gibi soruların cevaplarını arıyorlar.
Dezavantajlı gruplar için tasarımı araç olarak kullanmak ve problemlere çözüm bulmaya çalışmak, sorumlu tasarım ilkesi için oldukça önemlidir; fakat yukarıda verdiğim örnekler, türlü şiddete uğrama riski bulunan gruplar için ‘yardım-eğitim’ veya şiddete uğramış gruplar için ‘tedavi’ olarak tanımlanabilir. Problemin temeline inmediğimiz, ana sebebi çözemediğimiz sürece maalesef sadece açılmış ve açılacak yaraları sarmış oluyoruz. Hiç yaralanmayacağımız günleri görmek dileğiyle…